1

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Muhalefet cephesinin bütün beklentilerine rağmen seçimden bir kez daha zaferle çıkmasını bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, can damarına basarak bir taraftan muhalefeti hırpalarken diğer taraftan kendi ittifakını ve teşkilatını daha da canlı tutmak için adeta damardan giriyor.

İktidarın bu derli toplu haline karşın muhalefet muhiti ise 14 ve 28 Mayıs’ın şokunu üzerlerinden atabilmiş değiller. Bu öylesine sert bir şok dalgası ki; sadece ittifakı bozguna uğratmakla kalmadı, partiler kendi içinde de derin bir kavgaya tutuştular.

Hem kendi içlerindeki kavgalara hem de ittifaktaki savrulmalara bakılacak olursa, muhalefet cephesinin önümüzdeki yerel seçimlerde ortak aday/lar üzerinde ittifak etmesi en azından bir önceki yerel seçimlerdeki kadar kolay gözükmüyor.

Nitekim, Meral Akşener’in, İYİ Parti kurultayında sarf ettiği orantısız sözler diğerlerini küstürürken kendi partililerini de diğerlerinden uzaklaşmasına neden oldu. Akşener, eğer bu tutumunda ısrar eder ve herkes kendi sepetini koluna takarak yerel seçimlere giderse, İYİ Parti’nin sepeti tamamen boş kalırken CHP’nin sepetinde de ciddi eksilmeler olacağını bilmek için müneccim olmaya gerek yok herhalde.

İYİ Parti’deki bu hesapsız meydan okumaya CHP’den yükselen “değişim” talepleri de eklenince muhalefet cephesindeki dağınıklık daha net okunur oluyor. Kuşkusuz bu dağınıklık en fazla Ak Parti’nin işine geliyor olmalı ki; girişte de altını çizdiğim gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan can damarlarına basarak bir taraftan muhalefeti dağınık tutmaya, öbür taraftan da damardan girerek teşkilatını daha da derleyip toparlamayı amaçlıyor.

Ak Parti, işte bu fazladan motivasyonla yerel seçim startını verdi bile. Erdoğan, önce kaybettiği belediyeleri alma, sonrasında ise hiç alınamayan yerleri kazanma adına büyüttüğü hedefle, teşkilatına “Yerel seçimlere diğer tüm seçimlerden daha fazla asılmaları gerektiği…” öğüdünü veriyor.

Erdoğan’ın, il başkanları toplantısında özellikle altını çizdiği,  “Şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın; milletin umudu biziz. Şehirlerimizin ne derdi varsa, kardeşlerim, yine biz çözeceğiz. Vatandaşın ne talebi varsa yine biz karşılayacağız. Türkiye’yi hayallerin ve hedefleriyle yine biz buluşturacağız…” sözleri tam da bu öğüdü içermiyor mu?

Evet, buraya kadar her şey Ak Parti’nin lehine gözüküyor. Fakat bir ihtimal daha var. O da şudur: Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Muhalefetin yönettiği illerin belediye başkanları şehirleriyle ilgilenmek yerine koltuk kavgasından başlarını kaldıramıyor. Vatandaş hizmet beklerken bunlar tüm mesailerini enerjilerini parti içi çekişmelerde harcıyor…” diyor.

Pekala haksız da sayılmaz, ama birebir olmasa bile kendi partisine mensup bazı başkanların da yönettiği şehirlerle ilgilenmek yerine, “bir kadir gecesi sabah namazından sonra” başka nurlu sabahlara uyanması vaka-i adiyeden olduğu da bilinen bir gerçek.

İşte bu ölümcül gerçekten mütevellit, Erdoğan‘ın, “Umut biziz” ifadesi, “Nasıl olsa biziz” gibi algılanıp, kibirli kabile reisi kılıklı kasaba siyasetçilerinde ısrar edilirse, istediğiniz kadar damardan girin, darmadağın olmuş muhalefete karşı bile kaybetmek kaçınılmaz olur.

SON SÖZ:

Ak Parti, elindeki psikolojik üstünlüğe güvenip, “Kimi koysak kazanırız” diyerek, Erdoğan’ın hatırına verilen oyları har vurup harman savuracak adaylarla zaman ve imkan israfına gitmemeli. Evet, Ak Parti, kimi koysa kazanır belki, ama şehirler kaybeder. Bu kayıp Ak Parti’nin boynunda büyük bir vebaldir. Ak Parti, kendi kazanırken şehre de kazandıracak “en doğru” adayları aramalı, bulmalı.