DOLAR

27,1669$% 0.16

EURO

28,9783% 0.23

STERLİN

33,3495£% -0.01

GRAM ALTIN

1.684,13%0,59

ÇEYREK ALTIN

2.781,00%0,21

BİTCOİN

724159฿%0.37308

Akşam Vakti a 19:12
Bursa AÇIK 28°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Reklam

Kulağına fısıldadı: “Our boys have done it!” (4)

Yayın: 15.09.2023 13:25 - Güncelleme: 15.09.2023 13:25

Ekonomik krizler, iç çatışmalarla başarılmış olan darbe şimdi kuşaklar arası kopuşu gerçekleştirmek ve yeni bir kuşak yaratmak programına geçti…

DOKUZUNCUSU; ABD VE OTORİTE YANLISI YENİ GENÇLİK ARAYIŞI

ABD ve Onların Çocukları neyi amaçlamışlardı?

Amaç, Ortadoğu’da Yeşil Kuşak oluşturmak ve bu nedenle Türkiye’de kuşaklar arası kopuşu gerçekleştirmek ve yeni bir nesil yetiştirmekti.

O nedenle işe önce gençlikten başlandı ve zamanla demokratik haklar mücadelesi veren orta yaş grubu mesleki örgütlerine uzandı. Buradan (Kürt-Ermeni gibi) etnisitelere ve (Alevi-Sünni) mezhebi yapılara da yansıtıldı.

Bunların bir kısmı, gelişmenin diyalektiğin gereği sosyolojik nedenlerle kendiliğinden, bir kısmı özel provokasyonlarla gerçekleştirildi.

Bu gelişmede, düşmanlaştırma ve çatışma modelini,  önce gençlik ve ardından meslek örgütleri olarak ele alırsak, görüşlerin ve önermelerin hangisi ne kadar doğru,  bu çatışma sürecinde kim ne kadar sorumlu, kim ne kadar bedel ödedi, bunu başka bir tartışma ve yorumda ele almak üzere bir yana bırakarak, normal bir toplumsal gelişmeye göre düşünürsek, olması gereken şey, yani normal olanı; görüşlerini, anlayışlarını, ideallerini ve geleceğe ilişkin amaç ve ülkülerini karşılıklı siyasi tartışmalarla ve demokratik barışçıl siyasal çalışmalarla sürdürmektir.

O dönemde eğer karşılıklı düşmanlaştırma olmasaydı, tartışma ortamı ve görüşler üzerinde yürüyen tartışma ve siyasal çatışma, daha yumuşak bir modelle geçiştirilebilirdi.

Olmadı!

Olmadı çünkü, bence bugün tüm çıplaklığıyla gördüğümüz gibi amaç, Ortadoğu’da sert ve sorgusuz yeni örgütlenmelere ihtiyaç vardı. 

Oysa Türkiye’de işler böyle ilerlemiyordu. Türkiye’de 1960 ortasında hızla gelişen ve 1970’lerin ilk çeyreğini içine alan, Anti emperyalistlik, Ulusalcılık, Milliyetçilik, Kemalizm, Milli demokratik devrimcilik, bağımsızlık ve dünyada gelişen barış, silahlanma karşıtlığı gibi anlayışlar taraftar kazanmıştı.

Acilen bu gelişmenin önüne geçmek, Ortadoğu için planlanan Yeşil Kuşak, Etnisite ve Mezhebi yeni yapılar yaratmak gerekiyordu ve bunun için, yeni bir kuşağa ihtiyaç vardı

Bu nedenle, yaşanan gerilim, çatışma ve düşmanlaştırma sonucunda; gençliğin ve meslek örgütlerinin en politik ve her siyasi kişiliğin kendince vatanı ve halkı için fedakârlık yapmayı onur kabul eden, ülkeyi idare etmeye aday 650 bin gencinin 5 binini toprağa, 230 binini işkencelere ve askeri hapishanelere doldurdular.

Aynı zamanda bu siyasal aktif kesimleri, tek taraflı ve muazzam aleyhte propagandalarla toplum nezdinde suçlu ilan ederek, bürokrasiden, siyasi partilerden uzak tutup, yaşanan tüm olumsuzlukların müsebbibi olduğu algısını yarattılar. 

Ve bunu en az 10 yıl gibi bir süre kesintisiz uyguladılar.

Böylece 80’li yıllarda yetişen gençliğin büyük bölümünü, eski kuşaklardan kopardılar.

Bu kopuşun ardından, yerine yeni bir kuşak inşa etmeye çalıştılar. 

Yeni kuşak kimdi?

ABD açısından yeni kuşak, ülkeyi kendilerine bağlı hafif İslamcı, otoriteyi sorgulamayan, kişilik olarak yaşamı para olanak ve pragmatizm olarak gören, anti ABD’ci olmayan bir yapıda olmalıydı.

Ayrıca, toplumun genel çoğunluğu, ulus devletler yerine, mezhebi yapıların, etnisitelerin daha değerli olduğunu savunan ve bu yapıların güçlenmesini sağlayan ve aralarında sürekli çelişki ve çatışmanın yaşandığı toplumsal bölüntülere uyum sağlayan insan malzemesine uygun olmalıydı.

Nitekim öyle de oldu. Uzun gözaltılar, uzun tutuklamalar ve gelen hükümetlere dayatmalarla, yeni model, ilk 5 yılı çok sert olmak üzere en az 10 yıl sürdü ve hala izlerini taşımaktadır.

(Bugünden geriye doğru baktığımızda ve özellikle Ortadoğu’yu incelediğinizde neredeyse tüm etnik örgütlerin ya Amerikancı ya da Rusyacı olduğunu görebiliriz. Yine mezhebi bölüntüye uygun örgütleri ve neredeyse tüm tarikatları incelediğimizde ya ABD’ci olduğunu görürüz ya İngilizci.)

Nitekim aynı Ortadoğu’da olduğu gibi Türkiye’de de,  1980’lerde başlayan ve cunta kontrolünde geliştirilen Rabıta organizasyonu, tarikatlarla başlatılan ilişkiler, bunlara verilen devlet destekleri, sonra Özal dönemi ile birlikte her şeyi paraya endeksleyen pragmatist gençlik kültürü ve ardından ufak ufak gelişen FETÖ tipi örgütlenmelerin nasıl palazlandığı incelendiğinde, bu modelin adım adım nasıl gerçekleştiği, kurumsal yapıların nasıl teslim alındığı ve devlet kurumlarında ayrı hiyerarşilerin nasıl oluşturulduğu,  daha net olarak görülecektir.

Yeni anayasa, yeni partiler, yeni dernekler ve yeni sendikalar yasası ve bol ideolojik saldırı ile ABD ve Cuntanın yeni programı başarı sağladı ve 43 yıldır egemenliğini devam ettirmektedir.

ONUNCUSU; 12 EYLÜL CUNTASI NE YAPTI?

Kuşaklar arası kopuşun gerçekleşmesi için, 12 Eylül döneminde tutuklanmış olan gençler, sürekli tecrit altında tutuldu; işkence gördü, cezaevinden çıkınca itildi, kakıldı, suçlandı, öcü gösterildi.

Darbenin müsebbibi sayıldı, işsiz bırakıldı, yalnızlığa mahkûm edildi.

HZİ VAKFI İLE BEYİN KONTROLÜ ÇALIŞMALARI YAPILDI

Üzerlerinde Nazi Almanyası’nda görülen ‘Hitler’vari modeller uygulandı.

Amerikan ilaç tekellerinin hizmetinde çalışan ve CIA tarafından finanse edilen HZİ Vakfı’nı kurmuşlardı.

HZİ Vakfı tarafından, cuntanın emriyle Mamak ve Metris gibi siyasi tutuklu ve hükümlülerin çoğunlukta olduğu toplama kamplarını andıran cezaevlerinde sağcı ve solcu gençler üzerinde farmakolojik deneyler yaptılar.

Hipnoz, beyin fizyolojisi, elektromanyetizma gibi ‘zihin kontrolü’ ile alakalı alanları kapsayan araştırmalardan sonra Türkiye’nin en dinamik politik gençlerine tahlil de koymuşlardı.

Araştırmanın sonuçlarına göre, ‘sağcılar geri zekalı, solcularsa anti-sosyal’ çıkmıştı(!)

GÖZALTILAR, İŞKENCELER VE İDAMLAR…

Bu komedi ve vahşeti dönemin politik gençlerini tecrit etmek için kullanmaktaydılar.

Bu tecridi gerçekleştirebilmek için, 12 Eylül cuntası, 43 milyon olan ülke nüfusundan 1 milyon 685 bin kişiyi fişledi. 650 bin kişiyi işkenceden geçirdi. 210 bin dava açtı, 230 bin kişi yargılandı.

Ve sonuçta, hukuktan tamamen uzak, 12 Eylül Askeri mahkemelerindeki yargılamalardan çıkan sonuca göre;

Fişlenen her 1000 kişiden 990 kişi, gözaltına alınan her 100 kişiden 97 kişi ve örgüt davalarında yargılanan her 100 kişiden 93 kişi suçsuz bulundu, beraat etti.

Ben de gözaltına alınan,  o 650 bin gençten biriydim. Yine yargılanan her 100 kişiden beraat eden, 93 kişiden biriyim.

Ne var ki burada özellikle belirtmek gerekir ki, yoğun işkencelerle ifadelerin alındığı  ve bu ifadeleri esas alarak iddianame, mütalaa ve hükme dayanak yapıldığı bir dönemde, hukuktan tamamen uzak, sıkıyönetimin cunta mahkemelerinden, örgüt üyeliği, eylemlere katılmak vb. türde hükmedilen cezaları da hukuki ve meşru değildir.

Ancak, bu süreçleri hazırlayan yabancı istihbarat-gladyo ile ve onlara yardım eden servislerle işbirliği yapanlar, ideolojik saikleri ne olursa olsun, suçludurlar, halk düşmanıdırlar, vatan düşmanıdırlar.

Tekrar dönersek, bu süre içinde açılan 210 bin dava ile 230 bin kişiyi yargıladı. 7 bin kişi için idam cezası istedi. 517 kişiye idam cezası verdi. 50 idam gerçekleştirdi. 388 bin kişiye pasaport vermedi. 30 bin kişiyi ‘sakıncalı’ deyip işten attı.14 bin kişiyi yurttaşlıktan çıkardı. 30 bin kişi ‘siyasi mülteci’ olarak yurtdışına gitti. Bu süre içinde 300 kişi kuşkulu, 171 kişi de ‘işkence’de öldü.

Kültür boyutunda ise; 937 filmi “sakıncalı” olduğu gerekçesiyle yasaklandı. 3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine, görüşlerinden dolayı son verdi.

400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istedi ve toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

Çeşitli gazeteler farklı zamanlarda toplam 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton kitap, gazete ve dergi imha edildi.

Tüm siyasi partiler kapattı, mallarına el koydu. Parti genel başkanı olan Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan’ı tutukladı. TÜSİAD ve Kızılay dışında tüm dernekleri kapattı.

Tüm yasalar ve gelenekler değiştirildi.

Velhasıl, Poul Hanze’nin J. Carter’a  “Our boys have done it”   demişti ya;

Doğru !.. Kim ne derse desin, işin gerçeği CİA ve işbirlikçi cunta, işi hem o gün hem de sonradan kurulan Türkiye açısından başardı !..

Yaratılan yeni kurumsal yapıları ve yeni siyasi kültürü, ciddi anlamda kimse değiştirmeye kalkmadı. Tüm siyasi parti ve başkanları kullanmaktan da gayet memnun gözüküyor ve bu anlamda 12 Eylül devam ediyor.

Ama;

Our boys have done it” açıklaması eksik kalmış, ben ilave edeyim;

Yes Mr. President; Your boys committed this whole massacre, they succeeded !..

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Muhalefetin çıkmaz sokağı Kılıçdaroğlu ile Akşener

HIZLI YORUM YAP