Öldürüyor beni bu özgüven!

1

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Asabı bozuk yazı gündelikçiniz bazen yazıyı bitirip başlığı atar bazen de başlığı atıp yazıya başlar; bugün de öyle oldu. Yani, önce başlığı atıp sonra yazıya başladım.

Başlığı atınca, bir anda çocukluğuma, rahmeti rahmana kavuşan babacığımla dağda koyunlarla gecelediğimiz günlere gittim. Bizim diyar (Orhaneli) yaz da olsa geceleri serin olur. Hele dağda, çam ormanlarının arasında kalıyorsanız üşürsünüz bile.

Rüzgarlı yaz gecelerinde babacığım bana sivrisineğin özgüvenini anlatırdı. Efendim; sivrisinek, rüzgarlı havada çalı yaprağına konar, yaprak sallandığı halde kopmamasını kendinden bilirmiş. Ama ne bilmek, yaprağı dünya sana sivrisinek, “Ben tutmasam dünya göçer” dermiş.

Fakat sivrisinek deyip geçmeyin. Tamam, “vız vız” diye çıkardığı sesiyle gecemizi berbat ediyor olabilir. Belki göçmemesi için dünyayı tutan da o değildir, ama sivrisinek, canlı ekosistemi içerisinde harika işler yapan, kendisinden beklemediğimiz kadar faydalı bir varlıktır.

O faydaları sıralamaya kalksam sayfalar alır. Bundan sebep sadece bir tanesinin altını çizip sivrisineklerin aslında ne kadar faydalı varlıklar olduğunun yorumu size bırakacağım.

Efendim, haddizatında sivrisinekler, çikolata yapımı için gereken kakao bitkisi gibi türlerin tozlaştırıcısıdır. Yani, sivrisineklerin ortadan kalkması demek, çikolatasız bir dünya manasına gelir ki; herhalde bunu kimse istemez… (Burada yazıya bir çikolata molası veriyorum…)

Çocukken, çikolata ile sivrisinek arasındaki bu acayip alakayı bilseydim, beni ısırdıkları için onlardan nefret etmezdim herhalde. Eğer, sizin çocuğunuz da sivrisinekten nefret ediyorsa, ona bir çikolata verin ve bu çikolatayı sivrisineğe borçlu olduğunu söyleyip işi tatlıya bağlayın.

Şimdi, sivrisinek faslını kapatıp, sinek kadar sürece katkısı olmadığı halde, “Biz olmasak…” diye başlayan cümleleri kendilerine yakıştıran ölümcül özgüven sahibi siyasetçiler faslına geçelim.

Binaenaleyh, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna az bir süre kala gündemi, kamuoyunca henüz isimleri bile bilinmeyen partiler belirliyor. Mesela, CHP’liler bol kesen verilen vekilliklere karşılık Deva‘nın, Gelecek‘in, Demokrat‘ın  CHP’ye ne katıp katmadığını sorgularken, şimdi de Ümit Özdağ‘ın protokolüne imza attılar.

Burada özellikle belirtmek isterim ki; her iki ittifak için bir bakıma köprüden önceki son çıkış olan süreçte Sinan Oğan‘ın, Ak Parti’ye “eleman” yazılmasına, Ümit Özdağ‘ın da İçişleri Bakanlığı vurgusuyla CHP”ye protokol dayatmasına şahit olduk.

Bunlar yaşanırken, Gelecek Partili Selim Temurci‘nin, kerameti kendinden menkul, “Şaka” açıklaması da gösterdi ki; Ak Parti ve MHP kabul etmese bile bu sistem gerçekten ucube. Her tarafı delik deşik ve tam bir azınlık tahakkümüne dönüşmüş durumda. Bu, Türk siyaseti için sürdürülebilir bir durum değil.   

SON SÖZ:

Hani, sivrisineğin rüzgarlı havada sallanan yaprağa konup, “Ben olmasam dünya göçer…” demesi gibi, adı bile bilinmeyen partiler, bildiğin, “Ben olmasam…” havasındalar ve ederinden fazla değer görüyorlar. Ben bunu biraz önce çok değerlenip sonra iflas ettiren, hatta insanları intihara sürükleyen kripto paralar gibi görüyorum. Oysa siyaset böyle bir sanallığın istikamet belirleyeceği bir alan olmamalı. Demem o ki;  28 Mayıs’ta sandıktan ister Erdoğan isterse Kılıçdaroğlu çıksın; Ak Parti ile CHP acilen bir araya gelip sistemi makul ve sürdürülebilir şekilde tamir etmesi gerekiyor.