DOLAR

19,0738$% 0.24

EURO

20,5031% -0.66

STERLİN

23,3282£% -0.55

GRAM ALTIN

1.223,05%0,27

ÇEYREK ALTIN

2.026,00%0,15

BİTCOİN

534988฿%1.00883

İkindi Vakti a 16:40
Bursa AZ BULUTLU 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

23 Mart 2023 Perşembe

Bir iftira hikayesi!

Bir iftira hikayesi!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir yazı gündelikçisi olarak asabımın bozuk olduğu doğrudur, ama ağzımı bozmamaya dikkat ederim. Fakat vermeden veresiye defterine yazanlarla peşin peşin ödeşmek gibi de bir huyum vardır.

Hadi, rahmet ayının feyzinden mürekkep yazmayayım, hadi, ağzımı bozmayayım, hadi, sövüp günaha girmeyeyim dedim, ama öksüren hakikatten bulaşan vicdan virüsünün etkisiyle doğrunun/dostumun ısırılması karşısında dilimi ısırıp susacak ve yalanınızın ömrünü uzatacak değilim.

Dur(a)mam, dayanamam. Sövmeyi dua beller, sevap sayarım. Bu konuda dilim açıktır, hak edenden hiç esirgemem evelallah.

Tamam, adeta taptığınız, kibriniz ve kininize değil el bombası, S-400 füzesi bile fırlatsam, o bombalar ölür de sizdeki bu ebedi kin, edepsiz kibir ölmez, biliyorum…

Ama olsun. Kaf Dağı’ndaki, alt dudağı yerde, üst dudağı gökteki canavarın bile ağzını açık bırakacak yalanlarınız karşısında, doğrunun bilinmesi için kendimi ateşe atmam gerekse dahi ben bunu gözümü bile kırpmadan yapmaktan çekinmem.

Bu kaçıncı oldu ve kaç defa daha olacak bilmiyorum, ama aşk ile bir daha buyurun, dili leş, haberi kalleşler için düzenlediğimiz akustiği muazzam sövgü ayinimizi başlatalım.

Hadi ordan! Sizi gidi, Yalan Ağası, ahlak fukaraları sizi… Hadi ordan! Sizi gidi, haram ekmekle büyümüş vicdan cüceleri sizi… Hadi ordan! Sizi gidi, toprağın suyunu kurutup, taşlardan şeref dilenen yeryüzü hiçleri ve piçleri sizi… Hadi ordan! Sizi gidi, kursakları helali kusan, adaleti gölgelerinde boğmuş, ölü taklitçileri sizi…

Alçaklığınızın cüssesi ne kadar iri olursa olsun. O iri cüsseniz ve her kalıbın şeklini alan cıvıklığınız karşısındaki inanmış yürekler, sizin kinli, kirli, kibirli rüyalarınızı gecelerden söküp atacaktır Allah’ın izniyle…

Farkındayım, ezelden asabı bozuk yazarınızın nadir de olsa ve üstelik mübarek Ramazan ayının ilk gününde ağzını böylesine bozacak kadar sinirlenmesinin sebebini merak ediyorsunuz.


Hele bir soluklanalım, anlatacağım…

Efendim, ben şuraya, “Emin Adanur” diye yazsam; idrak yolları iltihaplı, ar damarı çatlamış, kendilerinden başka herkese, “Göbeğini kaşıyan adam” muamelesi yaparak Cumhuriyeti kendi tapulu malı ve diğerlerini de marabaları sanan saman/lar haricindeki hemen herkesin “Adam” diye okuyacağından eminim.

Emin Adanur, adamdır. Genç yaşında iş, istihdam ürettiği, onlarca, yüzlerce haneye aş, ekmek olduğu için adamdır. Türkiye’yi, Bursa’yı, Bursaspor’u karşılıksız sevdiği için adamdır. Tanıdığım ilk günden beri hiç kimseye karşı din, dil, ırk, renk, mezhep, soy, sop, zengin, fakir ayrımı yapmadığı için adamdır. Emin Adanur, ileride belki kendi kitabını da yazacaktır, ama kitabı yazılacak bir hayatı yaşadığı, yaşarken yaşattığı ve yaşından fazla iyiliği herkesçe hissedilen yüce gönüllü bir adamdır.

İyiliğe teşne ve iyilik biriktirmeye talipseniz, kötünün, kötülüğün radarına girmemeniz, pususuna düşmemeniz, iftirasına maruz kalmamanız düşünülemez elbette, değil mi?

İşte, Emin Adanur da kötülükle ve kötülerle imtihan oluyor zaman zaman. Yukarıda biraz da saydırarak sıfatlarını uzun uzun saydığım, yüzlerine tükürsem, tükürüğüme acıyacağım bazı insan müsveddeleri, yazı hijyeni bakımından burada adını yazmadığım gazetelerinde Emin Adanur için yalan üretip, iftira yaymaya kalkmışlar.

Neymiş efendim, bir konut projesinde aynı daireleri birden fazla kişiye satmışmış… Yalancının, taaa anasını avradını diye başlayasım var, ama oruç beni tuttuğu için ya sabır diyorum.

Emin Adanur, kendisi için yazılan o İftira Hikayesi’ne, “Ya kardeşim siz artık işi namussuzluğa döktünüz. O fotoğrafı ben kendim yayınlamasam sen nerden göreceksin? Bir de kalkmış, “Ortalığa saçıldı” diyor, sanki kendisi gizli bir fotoyu ele geçirmiş. “Fetöcü”, “Dolandırıcı”, şimdi de “Susurluk” olayı… Ciddi rahatsızsınız…” diye karşılık vermiş.

“Rahatsız” olsalar ne ala; tedavisi mümkün. Bunların durumu daha vahim. İçinde riya çalkalanan ağızlarınızdan yalan, iftira salyalarını akıtan iblis dışkıları bunlar. Manda mayısı misali, memleketin üstüne sıvandıkları yetmiyormuş gibi, kalkıp bir de iftira pazarlamaya çıkmışlar. İyi de kim inanacak size?

Hadi ordan! Yalanın açık omurga ameliyatından geçmiş ahlak ve akıl berduşu ibişler sizi… Nuh’un gemisine merkebin kuyruğunda sızan, vicdanlarını kendi kanlarıyla semirtmiş, insan kılıklı iftira uşaklar sizi…

SON SÖZ:

Ben, insanların, nasıl oluyor da bunca eksiğine, gediğine rağmen hala Ak Parti’ye oy verdiğini düşünürken, birden bu iftira hokkabazlarının, sürünürken bile sömürmek için kinli/kirli/kibirli şapkalarından yalan üstüne yalan çıkartıp, salyalarıyla yazdıkları sayfaları görünce, hadi ordan,  birbirinin etini yiyen kokuşmuş murdar sürüleri sizi demekten kendimi alamıyor ve bu korkutucu yüzlerden korkan insanların her şeye rağmen Ak Parti’ye sığındığını görüyorum. Yine bir seçim geliyor. Allah sizin şerrinizden milleti de devleti de korusun. Allah muhafaza, bir kaşık suda boğarsınız insanları.  

Devamını Oku

Erdoğan, yeniden çöpçüleriyle sahaya çıkmalı!

Erdoğan, yeniden çöpçüleriyle sahaya çıkmalı!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Epey uzun sayılacak bir süredir, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ı alkışlayan kifayetsiz yığınları gördükçe; Nobel ödüllü yazar Necip Mahfuz‘un, “Çok sayıda insan seni alkışlıyorsa, bil ki; alkışların dinmesini bekleyen çok daha fazla insan vardır daima…” sözü çalınır kulağıma.

Daha önce de yazdım. Eğer, o, “çok daha fazla” olan tarafta, dün yağan yağmurda beraber ıslandıklarının sayısı da git gide artıyorsa durup düşünmek gerekmiyor mu; “Biz nerede hata yaptık” diye?

Pek tabii ki; gerekiyor, ama bunu yapacak kadar zaman kaldı mı, bilemiyorum. Zira seçim kapıya dayandı ve Ak Parti/Erdoğan ilk defa kaybetme riskiyle karşı karşıya.

Bu riskin birçok nedeni vardır muhakkak, fakat bir sıralama yapsak herhalde ilk sırada çıkması muhtemel en belirgin sebep; kendini, kibrin ölümcül cazibesine kaptırmış Ak Partililerin pervasız icraatları, aynı gözden dökülen yaşlar kadar yakın olanları bile Ak Parti’den/Erdoğan’dan soğutmaları olabilir.

Bu, pervasız kibrin as oyuncuları hep ve sadece alkışlıyorlar. Ne, ne için yola çıkıldığı umurlarında ne de ne söylendiği… Erdoğan’ın, oradan oraya taşınan kürsüsünün peşinden koşup, gün boyu alkış pozisyonu alarak yaşamayı adet edinmişler adeta ve ha bire alkışlıyorlar. Ne kadar çok alkışlarlarsa işlerini o kadar iyi yaptıklarını düşünüyor olmalılar.

Bu köşenin ve fakirin takipçileri hatırlayacaktır. Yaklaşık iki yıl önceki, “Erdoğan’ın Çöpçüleri” başlıklı yazımda bu acıklı tabloyu gerçek bir hikayeyle anlatmaya çalışmıştım ki; çöpçülükle şereflenmiş birçok dostun/okurun çok anlamlı/duygulu ifadelerle geri bildirimde bulunduğu bir paylaşımdı o… (Merak edenler mavi başlığı tıklayarak okuyabilir)

Yine de yeni başlayanlar için özetleyelim isterseniz.

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği zaman, davaya inanan ve inandığı gibi yaşamaya çalışan Milli Görüşçüler, İstanbul’un sokaklarında çöp topladılar. Erdoğan, haklı bir gururla, “Çöp dağlarını biz kaldırdık…” derken, o “biz” sadece belediyenin temizlik personelinden ibaret değildi. O “biz”in içinde bizler de vardık. Yani, her baharın bir çiçekle başlayacağına inanan yediden yetmişe Milli Görüşçüler.

İlk günlerde o çöp toplayanlar da Ak Parti’deydi. Bu sefer sadece İstanbul’un değil Türkiye’yi çöpten kurtarmak için kollar sıvandı. Hem bu sefer sadece atık olan çöpler değil, köylerden şehirlere; eğitimden adalete; sağlıktan, ekonomiden tarıma; turizmden üretime kadar her sahada, her türlü çöp toplanacak ve ülkemiz hak ettiği yere kavuşacaktı. Açıkçası bu yolda hayli mesafe de kat edildi. Öyle ki; bu yolculukta Erdoğan’ın çöpçülerinin oluşturduğu sinerjiyle ilk zamanlar Ak Partili olmayanlar bile sandıkta gizliden Ak Parti’ye oy verir oldular.

Gelin görün ki; saatler gece yarısı 12’yi vurdu ve büyü bozuldu. Artık, Ak Parti’nin o eski halinden eser yok şimdi. En başta çöp toplayanları yok. Erdoğan konuşuyor, herkes alkışlıyor. O kadar çok alkışlıyorlar ki; alkıştan çöp toplamaya zamanları kalmıyor. Hoş, çöp toplamaya niyeti olan da yok zaten. Çepeçevre sarılmış ve her dakika alkışlanan Erdoğan, kulakları sağır eden alkış sesinden suskun itirazları da işitemiyor artık.

SON SÖZ:

Bugün, Ak Parti’nin çöpçülerinin helal mirası üzerinde kibirli kabile reisi gibi oturan, şark kurnazı kasaba siyasetçileri ve akıldaneleri bir kenara çekilip, Ak Parti/Erdoğan için risk çanlarının çalmaya başladığı bir seçim arifesinde gidişatı tersine çevirmek için suskun itirazların sesi olmaya muktedir çöpçülere yeniden yer açılması gerekiyor.

Devamını Oku

“Bursa’da 18 binden fazla can kaybı olacak!”

“Bursa’da 18 binden fazla can kaybı olacak!”
1

BEĞENDİM

ABONE OL

“Bursa’da 18 binden fazla can kaybı olacak!”

Artık kapıya dayanan seçimin ateşi her yeri sarmaya başladı. Haliyle son günlerde, kimlerin hangi partilerden hangi motivasyonla adaylık kovaladığına dair yazılan-çizilenler daha fazla revaçta.

“Neden böyle?” demeyeceğim. Zira gelen komşu düğünü değil, seçim. Üstelik son yılların belki de en önemli seçimi. Bundan mütevellit deprem ateşinin gölgesinde olsa da harlayan seçim ateşine de dikkat kesilip, Bursa’dan iki kulis bilgisi aktararak asıl konuya geçmek istiyorum.

İlki, Büyükşehir eski belediye başkanı Recep Altepe‘nin Ak Parti’den aday olup olmayacağına dair görüşler. Bu konuda kalem oynatan birçok meslektaş, Altepe‘nin aday adayları arasına adını yazdıracağını söylüyor. Ben ise aksini düşünüyorum. Altepe, açıklanmamış bir sebeple alaşağı edildiği Ak Parti’ye aday adaylığı müracaatı yapmaz.

Ancak bir davet gelirse olur o iş, ama davet olacağı da pek olası gelmiyor bana. Çünkü, Altepe‘nin açıklanmayan bir sebeple görevden el çektirilip, yine açıklanmayan bir sebeple aday yapılması, açıkçası kolay açıklanabilir bir durum gibi gelmiyor bana. Yani, böyle bir hamlenin partiye yarardan çok zarar getireceği sadece benim aklıma gelmiyordur herhalde, ne dersiniz?

Kanaatim o ki; Altepe için en iyi adaylık Bursaspor başkanlığı için olur. Hani, seviyor da bu işleri. Başkan olur, Bursaspor’a başarı da getirirse, belki yeniden siyaset yolu açılmış olur. Yorgun değilse, bu yolu denemesini tavsiye ederim.

İkinci önemli kulis bilgisi ise CHP ve Demokrat Parti‘den. 

Altılı Masa’da en başından beri tavrını Kemal Kılıçdaroğlu‘ndan yana koyan liderin Gültekin Uysal olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Bundan sebep, DP’li isimlerin CHP listelerinden aday gösterilmesi de sır değil. İddia olunur ki; DP’nin Ülkücü kökenli ve renkli siması Cemal Enginyurt, CHP’nin Bursa listesinden aday gösterilecek. Sebep ise Sinan Ateş cinayeti küskünlerine dokunmak. Tutar/lı mı sizce?

Bu iki kulis bilgisiyle birlikte başa/başlığa dönüp, Bursa’da 18 binden fazla can kaybı olacağına dair AFAD‘ın açıkladığı o çok ürpertici Bursa raporuna bakalım şimdi de.  

Sadece felaketin yaşandığı illerde değil, Türkiye’de hayatı felç eden Maraş merkezli depremin yaralarını sararken bir taraftan da hemen bütün yetkin isimlerin, “Eli kulağında” diyerek uyarıda bulunduğu olası Marmara depreminin kokusu/korkusu çöktü üzerimize. Artık herkesçe malum olduğu üzere, beklenen Marmara depreminin İstanbul’la birlikte en çok tehdit ettiği şehir Bursa.

Peki, Bursa depreme hazır mı?

İşte burada kocaman bir soru işaretiyle birlikte korkutan bir tablo söz konusu. Bu köşenin takipçileri hatırlayacaktır. Yaklaşık bir ay önceki, “Bursa, deprem, trafik ve kaos!” başlıklı yazımda olası bir depremde en az yıkılacak binalar kadar sorunlu başka ölümcül bir tehlikeye daha dikkat çekmiştim.

Evet, o gün de altını çizdiğim gibi, Bursa’da depreme hazır olmayan sadece binalar değil. Korkarak, üzülerek söylüyorum ki; Bursa’nın yolları, trafiği de hazır değil depreme…

Umarım, yetkililer, hamaset ile “mış” gibi yapmaktan vazgeçip, sahiden bu sorunu dert edinirler. Öyle ki; AFAD‘ın Bursa için hazırladığı senaryoya göre 6,9 büyüklüğündeki bir depremde 18 binden fazla kişinin hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor.

650 bin konutun olduğu Bursa’da 2004 yılı öncesine ait riskli 200 bin bina bulunuyor ve AFAD’ın senaryosuna göre ilçe bazında en çok can kaybı ise Yıldırım, Osmangazi, İnegöl ve Gürsu’da yaşanacak…

SON SÖZ:

AFAD, Bursa için hazırladığı raporda sadece depreme değil, sel, heyelan ve çığ gibi başka doğal afetlere de yer verdi. AFAD’ın korkutucu afet senaryosuna bir ekleme yaparak, Bursa’da trafiğin de çok büyük bir afet riskine davetiye çıkardığını yinelemek isterim. Tamam, siyaset kan akışımızı hızlandırıyor, heyecanımızı artırıyor, ama asıl kaygılanmamız gereken konunun “Eli kulağında” denilen deprem ve olası afetler olduğunu özellikle hatırlatarak bitirmek istiyorum.   

Devamını Oku

AK Parti, ilk defa hiç yapmadığını yapmalı!

AK Parti, ilk defa hiç yapmadığını yapmalı!
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye, 14 Mayıs’ta sandık başına gidecek. Kiminle “iki lafın belini kıralım” desek ilk konu “seçim”, ilk soru, “Kim kazanır?” oluyor. Bu da bu seçimin bir ilki olsa gerek. Nitekim, daha önceki seçimlerde oy vermeyecek olanların bile kahir ekseriyeti, “Erdoğan kazanır” diyebiliyordu.

Diline, gönlünden geçenin aksini söylemesine izin vermeyenler de vardı elbette, ama onlar da en azından Erdoğan’ın kazanacağı iddiası karşısında küllüm itiraza soyunmayıp, yine de bir “acaba” payı bırakmayı yeğliyorlardı.

Fakat, Recep Tayyip Erdoğan, uzun iktidarı  boyunca belki de ilk defa kazanacağı kestirilemeyen, ortada, ikircikli bir seçime giriyor. Meslek hayatım boyunca özellikle Ak Parti’nin girdiği seçimler başta olmak üzere sandığın nabzını olabildiğince tutmaya çalıştım. İlk defa, daha önce her şeye rağmen “Keskin kazanır” diyenlerin bile bu sefer, “Biraz zor” dediğine şahit oluyorum.

Oyunu yine Ak Parti’den/Erdoğan’dan yana kullanacak olanların bile bu sefer “Biraz zor” diyerek ifade ettiği ümitsizliğin herhalde en büyük nedeni, “Uçacağız” vaadiyle destekledikleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi‘nin bırakın uçmayı/uçurmayı düz yolda ayağının tökezlemesi/tökezletmesi olsa gerek.

Benim kanaatim, hatırlatmam, ikazım şudur: Erdoğan, 14 Mayıs’ta sandıktan yine galip çıksa dahi bilmeli ki; kendisine de dayatıldığına inandığım bu ucube sistem halk desteğini kaybetmiştir. Her ne kadar birileri, sistemi sürekli cilalayarak parlak görünmesini istese de pas tuttuğu, başta ekonomi olmak üzere birçok pratiğe bakıldığında işlerin yolunda gitmediği ortadadır. Bundan mütevellit sistem, sisteme onay verenlerin bile gözünden düşmüştür.

Peki, tercihini yine Ak Parti’den/Erdoğan’dan yana kullanacak olanlara bile “Biraz zor” dedirten bu ümitsizlikten yeni bir umut doğması mümkün müdür?

Bence mümkündür. Şurası kesin ki; Erdoğan’ın hala en büyük şansı muhalefettir. Bütün şartlar lehine olmasına karşın kazanma ihtimali hala öngörülemeyen bir muhalefet var ve iktidar eğer bu tabloyu doğru okuyup, gereğini yapabilirse yine kazanması işten bile olmaz… Olmaz, ama bunun için Ak Parti’nin, belki de ilk defa hiç yapmadığı bir şeyi yapması gerekiyor. Malum olduğu üzere Ak Parti, bugüne kadar girdiği her seçimi, Erdoğan’ın karizmatik liderliğinin altını büyük umut vadeden mega projelerle doldurarak kazandı. Bugün ise bunlardan yoksun. Tamam, yıpranmış olsa da hala Erdoğan’ın karizması devam ediyor, ama altını dolduracak bir tane bile mega proje var mı?

Yok. Hadi, açıklandı diyelim; ekonominin kırılan fay hatları ve yol açtığı korkutucu sarsıntı ve tahribat o projeyi asla sahici kılmaz.

SON SÖZ:

Şu halde Ak Parti’nin/Erdoğan’ın sandıktan galip çıkmasını sağlayacak yegane hamle, muhalefetin ilk defa kendisiyle başa baş konuma gelmesini sağlayan “sistem eleştirisini” elinden almak olmalıdır. Parlamenter Sistem’e dönülmese de erken kireçlendiği bizzat Ak Parti sözcülerince de söylenen sistemin, “sınırsız ve sorgusuz” güç algısının  değiştirmesi gerekiyor. Yine, diğer önemli/gerekli ve Ak Parti’nin daha önce hiç yapmadığı şey ise; teşkilata vefa ve liyakat eksenli bir milletvekili listesi çıkarması şart. Açık söylüyorum, ahbap çavuş ilişkileriyle hazırlanan liste, bu sefer Erdoğan’a rağmen kabul görmez; diyeyim ben size.  

Devamını Oku

Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey/ler oluyor!

Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey/ler oluyor!
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Önce, gündeme dair, ama konudan bağımsız bir soru sormak istiyorum. Hani diyorum; Recep Tayyip Erdoğan, eski bakan Mehmet Şimşek‘i seçimden önce ekonomin tek patronu sıfatıyla Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atasa, Hazine ve Maliye Bakanı, yöneticileri ve Merkez Bankası Başkanı ile yöneticileri başta olmak üzere ülkenin ekonomi yönetimi baştan aşağıya değişse ve yeni yönetimin seçimden sonra değiştirilmeyeceği garanti edilse sürece etkisi ve seçimin sonucu ne olur?

Cevaplarınızı merak ediyorum, ama benim kanaatim, eminim, hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey olur… Olur, zira Ak Parti’nin halihazırda en zayıf halkası, en yumuşak karnı ekonomi…

Şöyle ki; ekonominin bozuk, kötü olması bir sorun, lakin bozuk, kötü olan ekonomiyi düzeltebileceğine dair güven veren, umut olan bir ekonomi yönetimin olmayışı ise daha büyük bir sorun.

14 Mayıs’taki seçim, sade/ce bir “seçim” olmayacak. Kaybedenin, topyekun kaybedeceği, siyasi hayattan çekileceği aşikar. Böylesine önemli bir seçimde, Ak Parti/Erdoğan, bir kez daha “Adam kazandı” dedirtmek için bütün tuşlara basmaktan ziyade kazandıracak tuşlara basmayı özenle seçmeli diye düşünüyorum. Nitekim, bütün tuşlara basmak bazen anlamsız, ahenksiz bir gürültü çıkarmaktan ve baş ağrıtmaktan başka bir hiçbir işe yaramayabilir.

Konuya dönersek, Ak Parti’nin başını ağrıtacak gürültü niteliğinde başka tuşlara da basılıyor son zamanlarda.

Mesela, Bursaspor-Amedspor maçı…Öncesinde, sonrasında yaşanan olaylar ve Futbol Federasyonu’nun Bursaspor’a verdiği orantısız ceza, Ak Parti’nin başını fazlasıyla ağrıtacak kadar bütün tuşlara  basılan, hatta çok sert basılan karmaşık bir olaydır bana göre.

Görünen köyün kılavuz istememesine karşın tuşlara öyle sert basıldı ki; ne kimse maç öncesinde bir önlem aldı ne de sonrasında duruma vaziyet etti. Tek kelimeyle, maç öncesinde Amedsporluların, maç sonrasında ise Bursasporluların sinir uçları kaşınarak her iki tarafın da faturayı Ak Parti’ye kesmesi sağlandı.

Öyle olmadı mı?

Amedsporlular maç öncesinde yaşananları kendilerine karşı bir dışlama, parmak sallama gibi görürken, maç sonrasında ise Bursasporlular, önceki maçta PKK paçavrası açılmış olmasına rağmen böyle bir ceza verilmediğine dikkat çekip, sebebini iktidarda aramadı mı?

Tabii, bir de Ak Partili siyasetçilerin ölüm sessizliği var ki; Bursasporlular nazarında Ak Parti’nin ölümcül itibar kaybına sebep oldular. Bu, en taze gelişme olduğu için üzerinde duruyorum. Geriye doğru şöyle bir bakacak olsak, attıkları daha birçok adımla adeta Ak Parti’nin boynuna ip geçirip, sandalyesini tekmelediklerini göreceğiz.

Madem yeri geldi; bir kez daha sorayım. Mesela, Faruk Çelik bakan olsaydı, federasyon Bursaspor’a o orantısız cezayı bu kadar kolay verebilir miydi? Mesela, Faruk Çelik bakan olsaydı, federasyon üyeleri ceza vermeyi konuşurken Faruk Çelik’in çatık kaşlı siması gözlerinin önünden geçmez ve yutkunup, adalet için tekrar düşünmek zorunda kalmazlar mıydı?

Ben söyleyeyim. Bırakın bakan olmayı; Faruk Çelik, düz bir milletvekili bile olsaydı, o federasyon böyle orantısız bir cezayı asla veremezdi. Ben söyledim, ama bu sadece benim kanaatim değil. Konu üzerine sohbet ettiğim taraflı tarafsız hemen herkesin, “ama”sız, “fakat”sız, “lakin”siz görüşü bu yönde…  

SON SÖZ:

Son tahlilde demem o ki; kurtlar sofrasında, Bursa’nın, Bursaspor’un biletini kesmeye kalkanların gözünde canlanacak heybetli bir Bursa savunucusu yoksa, hem şehrin  hem de Ak Parti’nin işi hakikaten çok zor demektir. Bundan mütevellit Mehmet Şimşek, ekonominin patronu sıfatıyla Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atanmalı. Atanırken, değişecek kabinede istisnasız Faruk Çelik de olmalı. Sesim, işin sahibine ulaşır mı bilmiyorum, ama bunlar, ekonomiyi düze çıkarma ve Bursa’yı yeniden kazanma adına Ak Parti’de zoru daha kolay kılacak çok ama çok gerekli adımlardır.

Devamını Oku