Cumhuriyeti anlamak…
28 Ekim 2021 Perşembe , 16:19
Hamaset yapacak gün değil. Yanlış anlaşılmasın, kutlamalara, yürüyüşlere, günün anlamına uygun törenlere sözüm yok, olamaz da…
Ama cumhuriyet rejiminin faziletini ve bunu korkmadan, cesaretle, Müslüman topluluğun yaşadığı bir ortamda gerçekleştirmenin önemini anlatmak her zamankinden daha önemli… Bence düne göre bu günü daha iyi kavramaya başladık. İslam ülkeleri coğrafyası üzerinde yaşananlar ve ülkemizdeki olumsuz bazı örneklere karşı duyulan tepki bunu gösteriyor çünkü…
Yüzüncü yıla yaklaşmaya iki adım kaldığında, anlamak istemeyen, ya da öğrenmeye fırsatı olamayanlara en azından “Cumhuriyet kazanımları” neler, az da olsa söz etmek gerektiğini düşündüm bugün… Böyle olunca konunun uzmanlarının araştırmalar sonucu ortaya koydukları gelişmelere göz atmanın zamanı geldi sanırım. Örneğin, yaşayan en etkin tarihçi Prof. Dr. İlbey Ortaylı, birkaç yıl önce yaptığı bir söyleşide önce cumhuriyet rejimi üzerinde durmuş ve şunları söylemiş.
“Cumhuriyet kelimesi, I. Dünya Savaşı’ndan evvel her yerde antipatiyle karşılanırdı. Krallar aleyhinde konuşmak, cumhuriyeti övmek sizin o toplumdan kovulmanıza dahi sebep olabilirdi. Büyük devletler arasında bir tek Fransa cumhuriyetti. Bir de yükselen bir devlet konumunda olan Amerika Birleşik Devletleri bir cumhuriyetti.”

Buradan bir çıkarım yapılabilir. Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti öncesi de bu yönetim tarzı çok yaygın değildi. Ulu Önder Atatürk, bunu erken fark eden ve de bu coğrafyada uygulamaya koyma cesareti bulabilen nadir bir lider olarak daha bir önemli hale geliyor.
Cumhuriyet bize neler kazandırdı?
Günümüzün asıl sorusu bu kazanımlar olmalı. Bu rejimi kaybettikten sonra önemini kavramak hiçbir işe yaramaz çünkü… Bu anlamda bakarsak tam bir yol ayrımındayız. Cumhuriyet rejimini hafif de olsa yaralayan bir uygulamayı yaşarken, gerçek değerini anlamak daha kolay olsa gerek.
Gelelim Ortaylı’nın Cumhuriyet’in kazanımları değerlendirmesine…
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, perişan Türkiye’nin sanayi ihtiyacını, okul ve sağlık ihtiyacını gördükleri için askeri harcamaları kıstılar. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretine entegre olup birikim sağlayabildiler. Bu başarıyı sağlayan elemanlarımız nereden çıktı? Okullar, imparatorluktan kalmaydı; Cumhuriyet, üstüne çok iyilerini ilave etti. Mesela Dil- Tarih-Coğrafya Fakültesi Ziraat Enstitüsü... Buralardan yeni tip bilginler, yeni entelektüeller çıktı. Onun için Cumhuriyet her alanda bir seferberliktir. Biz savaşlarda çok kayıp verdiğimiz için okulu bitiren herkes iş buldu. 1930’ların Avrupası ve Amerikası işsizlikten kavruluyordu. Türkiye bunu hissetmedi. Okumuş insan işsiz kalmadı. Köylü zaten fakirdi. Ama kim ne derse desin Türk köylüsü, Cumhuriyet’ten önceki ezikliğinden, fakirliğinden kurtuldu.”
Yeniliklerin en mühimi, Cumhuriyet’in getirdiği hukuk sistemidir kanımca. Saltanat rejiminden halk iradesi ile yönetimleri seçmek, eşit haklara sahip vatandaşlık, bunu sağlayacak olan laiklik bir çırpıda sayabildiklerim. Ortaylı da buna işaret ediyor. Bunun, bize hayatı kolaylaştıran bir yaşam biçimi ve modeli sunduğunun üzerinde duruyor. Ortaylı kadın hareketlerini de ilk sıralara yerleştiriyor. Bunu yaparken ilk adımların İmparatorluk döneminde atıldığına da atıfta bulunuyor ve o dönemin ıslahatçı yaklaşımının hakkını da veriyor.
“Cumhuriyet, bu hareketleri yönlendirmeyi, kanunlaştırmayı, sistemleştirmeyi başardı. Kadının toplum hayatındaki yerini, üstelik birçok Batı toplumundan önce kadınlara seçme-seçilme hakkı vererek sağlamlaştırmış olması, en önemli kazanımlardan biridir.”

Prof. Dr. İlber Ortaylı sanayi alanındaki gelişmelerden söz ederken, kamu yatırımlarını önceliyor. Bu sayede ülkedeki sanayinin geliştiğine vurgu yapıyor.
Aslına bakılırsa, tüm dünya liderlerini de hayrete düşüreceğini umduğum bir atılımı vardı Gazi Mustafa Kemal’in… Henüz Türkiye için “Cumhuriyet” kelimesi telaffuz edilmeden ve ilan edilmemişken, yani 29 Ekim’den aylar önce 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi’ni toplaması başlı başına bir devrimdi. İçlerinde kadınların da olduğu kongre, 4 Mart 1923 gününe kadar sürmüş ve bin 135 delegenin oluru ile “Misaki İktisadi” kabul edilmişti.
Bunun anlamı, sanayi, tarım, ticaret ve emek adına 288 maddenin karara bağlanmasıydı. Bir anlamda çalışma hayatına dair katılımcı bir anayasa yapılmıştı. Çünkü bu kongre öncesi o unutulmaz veciz cümleyi sarf etmişti Mustafa Kemal…
“Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.”
Bu kongre sonrası, Cumhuriyet’in ilanı ve de sosyal alanda yapılan reformların ardından, o döneme göre büyük sanayi hamleleri ve ülke geneli ve bölgelerin yapısına uygun kurulan onlarca fabrika oldu. Üstelik, Osmanlı borçlarını da ödemek kaydıyla… Bu işyerleri on yıllarca varlıkların sürdürerek Türkiye ekonomisine yön verdi, istihdamı sağladılar. Sonra da işlevleri bitince bir kenara çekildi. Binaları yıkılıp gitti demeye içim el vermiyor. Bir kısmı da farklı amaçlara yönlendirildi. O dönemde açılan kamu malı fabrikaları, eğitim kurumlarını burada sıralamaya kalksak satırlar yetmeyecek çünkü. En son örnekler şeker fabrikalarıydı. Çiftçi ve emekçinin geldiği noktayı, ülkemizdeki 10 milyon gibi tahmin edilen işsiz sayısı veriyor sanırım.
O günlerdeki heyecanı, milli gururla kalkınmaya katılma mücadelesini anmak, ya da anlamak için bu fabrika binalarını, işletmeleri sembolik olarak görmek isteseniz bile bu olanağı bulmanız gerçekten zor. Çünkü her biri, toplumumuz gibi kılık değiştirdi!
Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.
Ama cumhuriyet rejiminin faziletini ve bunu korkmadan, cesaretle, Müslüman topluluğun yaşadığı bir ortamda gerçekleştirmenin önemini anlatmak her zamankinden daha önemli… Bence düne göre bu günü daha iyi kavramaya başladık. İslam ülkeleri coğrafyası üzerinde yaşananlar ve ülkemizdeki olumsuz bazı örneklere karşı duyulan tepki bunu gösteriyor çünkü…
Yüzüncü yıla yaklaşmaya iki adım kaldığında, anlamak istemeyen, ya da öğrenmeye fırsatı olamayanlara en azından “Cumhuriyet kazanımları” neler, az da olsa söz etmek gerektiğini düşündüm bugün… Böyle olunca konunun uzmanlarının araştırmalar sonucu ortaya koydukları gelişmelere göz atmanın zamanı geldi sanırım. Örneğin, yaşayan en etkin tarihçi Prof. Dr. İlbey Ortaylı, birkaç yıl önce yaptığı bir söyleşide önce cumhuriyet rejimi üzerinde durmuş ve şunları söylemiş.
“Cumhuriyet kelimesi, I. Dünya Savaşı’ndan evvel her yerde antipatiyle karşılanırdı. Krallar aleyhinde konuşmak, cumhuriyeti övmek sizin o toplumdan kovulmanıza dahi sebep olabilirdi. Büyük devletler arasında bir tek Fransa cumhuriyetti. Bir de yükselen bir devlet konumunda olan Amerika Birleşik Devletleri bir cumhuriyetti.”

Buradan bir çıkarım yapılabilir. Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti öncesi de bu yönetim tarzı çok yaygın değildi. Ulu Önder Atatürk, bunu erken fark eden ve de bu coğrafyada uygulamaya koyma cesareti bulabilen nadir bir lider olarak daha bir önemli hale geliyor.
Cumhuriyet bize neler kazandırdı?
Günümüzün asıl sorusu bu kazanımlar olmalı. Bu rejimi kaybettikten sonra önemini kavramak hiçbir işe yaramaz çünkü… Bu anlamda bakarsak tam bir yol ayrımındayız. Cumhuriyet rejimini hafif de olsa yaralayan bir uygulamayı yaşarken, gerçek değerini anlamak daha kolay olsa gerek.
Gelelim Ortaylı’nın Cumhuriyet’in kazanımları değerlendirmesine…
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, perişan Türkiye’nin sanayi ihtiyacını, okul ve sağlık ihtiyacını gördükleri için askeri harcamaları kıstılar. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretine entegre olup birikim sağlayabildiler. Bu başarıyı sağlayan elemanlarımız nereden çıktı? Okullar, imparatorluktan kalmaydı; Cumhuriyet, üstüne çok iyilerini ilave etti. Mesela Dil- Tarih-Coğrafya Fakültesi Ziraat Enstitüsü... Buralardan yeni tip bilginler, yeni entelektüeller çıktı. Onun için Cumhuriyet her alanda bir seferberliktir. Biz savaşlarda çok kayıp verdiğimiz için okulu bitiren herkes iş buldu. 1930’ların Avrupası ve Amerikası işsizlikten kavruluyordu. Türkiye bunu hissetmedi. Okumuş insan işsiz kalmadı. Köylü zaten fakirdi. Ama kim ne derse desin Türk köylüsü, Cumhuriyet’ten önceki ezikliğinden, fakirliğinden kurtuldu.”
Yeniliklerin en mühimi, Cumhuriyet’in getirdiği hukuk sistemidir kanımca. Saltanat rejiminden halk iradesi ile yönetimleri seçmek, eşit haklara sahip vatandaşlık, bunu sağlayacak olan laiklik bir çırpıda sayabildiklerim. Ortaylı da buna işaret ediyor. Bunun, bize hayatı kolaylaştıran bir yaşam biçimi ve modeli sunduğunun üzerinde duruyor. Ortaylı kadın hareketlerini de ilk sıralara yerleştiriyor. Bunu yaparken ilk adımların İmparatorluk döneminde atıldığına da atıfta bulunuyor ve o dönemin ıslahatçı yaklaşımının hakkını da veriyor.
“Cumhuriyet, bu hareketleri yönlendirmeyi, kanunlaştırmayı, sistemleştirmeyi başardı. Kadının toplum hayatındaki yerini, üstelik birçok Batı toplumundan önce kadınlara seçme-seçilme hakkı vererek sağlamlaştırmış olması, en önemli kazanımlardan biridir.”

Prof. Dr. İlber Ortaylı sanayi alanındaki gelişmelerden söz ederken, kamu yatırımlarını önceliyor. Bu sayede ülkedeki sanayinin geliştiğine vurgu yapıyor.
Aslına bakılırsa, tüm dünya liderlerini de hayrete düşüreceğini umduğum bir atılımı vardı Gazi Mustafa Kemal’in… Henüz Türkiye için “Cumhuriyet” kelimesi telaffuz edilmeden ve ilan edilmemişken, yani 29 Ekim’den aylar önce 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi’ni toplaması başlı başına bir devrimdi. İçlerinde kadınların da olduğu kongre, 4 Mart 1923 gününe kadar sürmüş ve bin 135 delegenin oluru ile “Misaki İktisadi” kabul edilmişti.
Bunun anlamı, sanayi, tarım, ticaret ve emek adına 288 maddenin karara bağlanmasıydı. Bir anlamda çalışma hayatına dair katılımcı bir anayasa yapılmıştı. Çünkü bu kongre öncesi o unutulmaz veciz cümleyi sarf etmişti Mustafa Kemal…
“Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.”
Bu kongre sonrası, Cumhuriyet’in ilanı ve de sosyal alanda yapılan reformların ardından, o döneme göre büyük sanayi hamleleri ve ülke geneli ve bölgelerin yapısına uygun kurulan onlarca fabrika oldu. Üstelik, Osmanlı borçlarını da ödemek kaydıyla… Bu işyerleri on yıllarca varlıkların sürdürerek Türkiye ekonomisine yön verdi, istihdamı sağladılar. Sonra da işlevleri bitince bir kenara çekildi. Binaları yıkılıp gitti demeye içim el vermiyor. Bir kısmı da farklı amaçlara yönlendirildi. O dönemde açılan kamu malı fabrikaları, eğitim kurumlarını burada sıralamaya kalksak satırlar yetmeyecek çünkü. En son örnekler şeker fabrikalarıydı. Çiftçi ve emekçinin geldiği noktayı, ülkemizdeki 10 milyon gibi tahmin edilen işsiz sayısı veriyor sanırım.
O günlerdeki heyecanı, milli gururla kalkınmaya katılma mücadelesini anmak, ya da anlamak için bu fabrika binalarını, işletmeleri sembolik olarak görmek isteseniz bile bu olanağı bulmanız gerçekten zor. Çünkü her biri, toplumumuz gibi kılık değiştirdi!
Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!