Laik bir ülke ve Dilipak’ın sözleri
16 Ekim 2020 Cuma, 18:24
Yoğun bir gündem… Savaş çığlıkları, diplomatik çatışmalar ve yüz yıldan beri görülmemiş bir salgın… Yaklaşık 8 aylık bir sürede bu gezegende tam 1 milyon insan bu salgın yüzünden yaşama veda etmiş.
Eğer bu 1 milyon insan, iki üç ülke arasındaki bir korkunç muharebede kaybedilseydi ne olurdu? Tüm uluslar bir araya gelerek, bir daha böylesi bir kaybı yaşamamak için örgütlenme yoluna gider, ülkeler yönetim tarzlarını gözden geçirirdi. Ama böyle bir çabayı göremiyoruz.
Kapitalizmin hakim olduğu egemen ülkeler ile hem egemen hem de otokrat yönetime sahip devletler, bu korkunç salgından kârlı çıkabilmek için aşı peşinde koşuyor.
İnsanlık gerçekten çok zor bir dönemden geçiyor. Ülkemizde de olduğu gibi, toplumdaki bireyler ihtiyaçlarını sağlamak ve yaşamlarını sürdürebilmek amaçlı, eğitimden bilimden koparak dogmatik inançlara menfaat uğruna sarılıyor. Özetle, toplum yararı, egemenlerin çıkarları için yok olup gidiyor. Bunun sonucu olarak, kendini her türlü tehlikeden koruma amaçlı olarak küçük gruplar oluşuyor, bunların bir kısmı suç örgütlerine dönüşürken, bir bölümü de cemaat ve tarikatlara katılıyor.
İşte çarpıcı bir örnek… Muhafazakar, radikal söylemli gazeteci Abdurrahman Dilipak makalesinde şu satırlara yer vermiş:
"Dün tarikat, tasavvuf yasaktı, bugün bunlar serbest ama 'kült'e döndü. Mevlevilik iktidar kanadının, Bektaşilik muhalefet kanadının resmi tarikatı oldu sanki. Bazı bakanlıklarda, belediyelerde sağı ile solu ile tarikat mensupları köşe kapmaca oynamaya başladılar. Ya tarikatlar kendilerine bir çekidüzen verecek ve işlerinden bazılarını dışlayacaklar, ya Diyanet el atacak bu işe. Yoksa bu iş patlar ve herkes zarar görür, benden söylemesi."
Laik demokratik ve sosyal hukuk devleti prensibini Anayasa’nın maddesi haline getirmiş bir ülkede bu sözleri söylemek ne denli doğru? Önce onu irdelemek gerek. Cumhuriyet yönetimi ile yasaklanan dini inanç değil, bu inanca dayalı tekke, medrese gibi eğitim kurumlarıydı. Çünkü çıktığı andaki adı “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”, yani şimdiki anlamıyla “Eğitimde Birlik Yasası” bunu içeriyordu. Öğrenim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde olacaktı ve oldu da… Ben bu yaşıma kadar ülkemizde “tasavvuf” yasağı olduğu duymadım. Çünkü düşünce ve felsefe ürünü bir kavram neden yasaklansın? Tarikat da bir inanç, düşünce değil midir? Bunu ülkenin yasaları ile çelişerek ve devlet yönetiminde bir biçim olarak kabul ederseniz işte o yasaktır.
Neyse, asıl konu bu değildi zaten… Önemli olan, tarikat ve cemaatlerin, devlet çarkı içinde FETÖ boşluğunu dolduracak kadar etkin olduğunu, bu cenahtan sözü dinlenen birinde duymaktı. Bir de Diyanet konusu var… 7 bakanlıktan fazla bütçeye sahip olan Diyanet’ten söz ediyoruz. Bu kurum inançlar adına gerçeği anlatabilse, laik bir ülkede devlet işine inançların karıştırılmaması gerektiğini çoktan anlatmış olurdu. Devlet’in değil, bireylerin inancı olabileceğini sıkça vurgulardı. Ama son yıllarda buna değinen bir başkan göremedik.
TÜRKİYE KAÇ TARİKAT, KAÇ CEMAAT VAR?
9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibi 4 aylık bir saha çalışması yapmış. Türkiye’de eğitim sorunlarının, artık bir güvenlik meselesi haline geldiğini rakamlarla ortaya koymuş.
Çalışma, batıdaki en büyük iller ve güneydoğudaki birkaç şehirde gerçekleşmiş.
Raporun başlığı da şöyle:
“Bir milyon çocuk tarikatların elinde”
Türkiye’de 30 tarikat silsilesi ve buna bağlı 400 kol varmış. Hakkari, Şırnak, Muş ve Bitlis’te ve büyük şehirlerde 800'ün üzerinde faal medrese bulunuyormuş. Çoğu apartman dairelerinde bulunduğu için kesin sayı bilinmiyormuş. Apartman medreselerde, çoğunluğu kız öğrenci olan 12-18 kişi kalıyor ve Seyda denilen eğitmenlerden ders alıyormuş. Bu öğretmenler, İran’ın Kum, Irak’ın Akre ve Erbil şehirlerinde eğitim almışlar. Medreselerdeki çocuk sayısı da yaklaşık 10 bin civarındaymış. Tarikat okullarında (bu herhalde MEB okulları) 120 bine yakın öğrenci ve yurtlarının kapasitesi de 380 bin kadarmış. Buralarda 225 bin öğrenci kalıyormuş.
Raporun bir yerine de önemli bir not düşülmüş… Son olarak çıkarılan 4+4+4 sistemi sonrası günümüze kadar devlete ait tam 4 bin 22 okul kapatılmış.
Ben ancak “pes doğrusu” diyebiliyorum. Araştırma, bilinen bir üniversite ve öğretim üyesi gözetiminde yapıldığı için inanmak zorunda hissettim kendimi…
Görmek isteyen “Manşet Türkiye” isimli haber sitesinin 16 Şubat 2020 tarihli haberinden okuyabilir.
Bu veriler ışığında, ülkemizin geldiği durum hakkında bir yorum nasıl yapılabilir?
Gazetecilikte bir düstur vardır, yıllarca önemli bir mevkutenin sloganıydı; “Haber kutsal, yorum hürdür” diyeceğim ancak.
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!