Para; varlığı dert yokluğu yara!
19 Kasım 2020 Perşembe, 17:52
Gençliğimizin bir melodisinde cümle böyle başlıyordu. Para üç kez tekrarlanır ve dillendirilirdi. Çünkü, para ile işi olmayan birini bulmak pek de mümkün değildi! Taa, Lidyalılar’dan beri böyle işlerdi dünyanın düzeni… Olmayınca, yokluk ve sefalet, gereğinden fazlası da sefahat ile felaket getirirdi.
Ama, bugün geldiğimiz noktada bu paranın bizim için, ne kadar da yaşamsal önemi olduğunun altı çiziliyor. Bekleyin açacağım.
Külliye’den gelen “at ve ata” furyası, depremin sızısı, ABD seçiminin yarası (!) simsarların piyasaya sürmediği dolar cinsinden parası derken, nihayet toplumun yaşam savaşına sıra geldi! Küresel bela Covid 19’un ülkemizde, resmi rakamlara göre hemen her gün yüzlerce can aldığı bir ortamda, konu ancak nazlı nazlı gündeme oturabildi!
... Ve evde tek başına günleri başlıyor bugün… Benim gibi 65 yaşını devirmiş olanlar, sadece 3 saat atmosferden yayılan oksijeni caddede, semt parkında ya da evinin önündeki küçük bahçede çekebilecek. Sonra da erken gelen “kış uykusu” ortamına girecek. Ama yalnız değiller! Eve girerken sokak nöbetini torunları yaşındaki bireylere bırakacaklar, onlar da temiz hava solusun diye… Buna en fazla tutukevi sakinleri mutlu oluyordur, “yalnız değiliz” diye… Neyse, şakayla karışık anlatayım da ilgi çeksin istiyorum.
Bu mükemmel virüs örneğini her zaman olduğu gibi kendisi açıklayan Sayın Cumhurbaşkanımız da aslında biliyor, bu önlemin çaresizlikten olduğunu… “Hadi gelin topluca kapanalım” dese, esnafa, işsize, işçiye, memura ve bilumum çalışan, çalışamayan kesime parasal destek vermesi gerekecek. Bu nasıl olacak, Hazine borçlu durumdayken? Borç alarak yaşamını sürdüren Yunanistan’a baksa aklı gidecek, çünkü komşu vatandaşına her ay 800 yuro destek veriyormuş. Duy da inanma! Almanya, tam ya da kısmi kapanma için vatandaşa dağıtılmak üzere 22 milyar yuro koymuş kenara... Zengin ülkeler, doğmamış bebe virüs aşısı için milyonlarca doz sipariş vermiş kaparo ile birlikte… Ama henüz tescillenmiş bir aşı olmadan hem de… Diyelim ki aşı ruhsat aldı yasallaştı. Birkaç ülke üretime geçti, Türkiye’de tam bağışıklığın sağlanması için en az 50 milyon kişinin aşılanması gerekiyormuş. Hem de üç hafta ara ile iki kez. Etti mi 100 milyon doz. Bunun vatandaşa parasız uygulanması esasmış ama, işte o ama var ya o ama, insanın, pardon devletlerin belini büküyor. Şimdiden, uluslararası ilaç lobisi 19 dolardan başlayan 40 dolara kadar çıkan doz fiyatları bile belirlemiş. Sakın bana kızmayın, kızacaksanız, Bursalı hemşerimiz Prof. Dr. Kayıhan Pala bunları ekrandan söyledi, ona kızın! ABD uyruklu meslektaşları ile görüşmüş bu konuda…
Şimdi soru geliyor. Türkiye bu olanaklara nasıl kavuşacak. Bu satırları yazdığım sırada Merkez Bankası tarafından açıklanması beklenen faiz artışı mı sağlayacak? Bu sayede yabancı sermaye koşa koştura ülkemize mi gelecek?
Gelmese de bir yolunu bulur bizim büyüklerimiz! Çiftçi unutulsa da esnafın, sanayicinin devlete olan borçlarını erteleyen “torba yasayı” çıkarmış bile. İşte size önlem, seç beğen al!
Aslında anlattığımız hazin olayın öznesi, ülkemizin tüm vatandaşları, dertleri de hayatta kalmak. Ne kadar kolay bir sorun değil mi? Hekimler, hemşire ve diğer sağlık personeli tükenmek üzere, belki de tükendi. Hastanelerde yer kalmadı.
Bunun üzerine tababet uzmanları ve yetkili ağızlar hep birden bağırıyor; “tam kapanma olmadan salgını durduramayız.”
Sadece 14 gün, hadi daha bir cesaretlendik, ikinci bir ön dört gün… Hayat duracak ama, yaşam sürecek. Bu kadar kolay bunun anlatımı. Benim için kolay; ben zaten 8 aydır bir tür karantinadayım. Ama ülke yönetimi için kolay değil, hatta imkansız gibi görünüyor. Tam kapanma olsa, halk ne yiyecek, borcunu nasıl ödeyecek. Zaten toplumun önemli bir bölümü elinde birkaç adet kart, borçlanıyor da borçlanıyor. Daha önce harcadıklarını bile ödeyememiş. Borçlandır sonra da yüksek faizle geri al. İşte “kapitalizm” denilen hükümet etme şekli, insanı da bu şekle sokuyor. Bir de bunun vahşisi var, bilmiyorum acaba biz ülke olarak onu mu yaşıyoruz şu anda?
Neyse toparlayalım. Siyaset kurumları, kendine bir gelse, parti liderleri birlikte oturup düşünseler, “bu halkın hali ne olacak, onları yaşatabilecek miyiz” diye kendilerine sorsalar, ne olur?
Zengin ve yoksul genel de toplumun sınıfları için kullanılır. Ama önümüzde, yüz yılda bir gelecek bir örnek var. Artık, kişilerden çıktı bu ayrım, ülkeler arasında görülecek. Parası olan aşıyı alacak, olmayan onlara bakacak ve asıl o zaman kıyamet kopacak. Ya işte bu durumdayız. Ama gündemde hala “Çakıcı nasıl çaktı ama?” diye birbirimize laf çakıyoruz!
Ama, bugün geldiğimiz noktada bu paranın bizim için, ne kadar da yaşamsal önemi olduğunun altı çiziliyor. Bekleyin açacağım.
Külliye’den gelen “at ve ata” furyası, depremin sızısı, ABD seçiminin yarası (!) simsarların piyasaya sürmediği dolar cinsinden parası derken, nihayet toplumun yaşam savaşına sıra geldi! Küresel bela Covid 19’un ülkemizde, resmi rakamlara göre hemen her gün yüzlerce can aldığı bir ortamda, konu ancak nazlı nazlı gündeme oturabildi!
... Ve evde tek başına günleri başlıyor bugün… Benim gibi 65 yaşını devirmiş olanlar, sadece 3 saat atmosferden yayılan oksijeni caddede, semt parkında ya da evinin önündeki küçük bahçede çekebilecek. Sonra da erken gelen “kış uykusu” ortamına girecek. Ama yalnız değiller! Eve girerken sokak nöbetini torunları yaşındaki bireylere bırakacaklar, onlar da temiz hava solusun diye… Buna en fazla tutukevi sakinleri mutlu oluyordur, “yalnız değiliz” diye… Neyse, şakayla karışık anlatayım da ilgi çeksin istiyorum.
Bu mükemmel virüs örneğini her zaman olduğu gibi kendisi açıklayan Sayın Cumhurbaşkanımız da aslında biliyor, bu önlemin çaresizlikten olduğunu… “Hadi gelin topluca kapanalım” dese, esnafa, işsize, işçiye, memura ve bilumum çalışan, çalışamayan kesime parasal destek vermesi gerekecek. Bu nasıl olacak, Hazine borçlu durumdayken? Borç alarak yaşamını sürdüren Yunanistan’a baksa aklı gidecek, çünkü komşu vatandaşına her ay 800 yuro destek veriyormuş. Duy da inanma! Almanya, tam ya da kısmi kapanma için vatandaşa dağıtılmak üzere 22 milyar yuro koymuş kenara... Zengin ülkeler, doğmamış bebe virüs aşısı için milyonlarca doz sipariş vermiş kaparo ile birlikte… Ama henüz tescillenmiş bir aşı olmadan hem de… Diyelim ki aşı ruhsat aldı yasallaştı. Birkaç ülke üretime geçti, Türkiye’de tam bağışıklığın sağlanması için en az 50 milyon kişinin aşılanması gerekiyormuş. Hem de üç hafta ara ile iki kez. Etti mi 100 milyon doz. Bunun vatandaşa parasız uygulanması esasmış ama, işte o ama var ya o ama, insanın, pardon devletlerin belini büküyor. Şimdiden, uluslararası ilaç lobisi 19 dolardan başlayan 40 dolara kadar çıkan doz fiyatları bile belirlemiş. Sakın bana kızmayın, kızacaksanız, Bursalı hemşerimiz Prof. Dr. Kayıhan Pala bunları ekrandan söyledi, ona kızın! ABD uyruklu meslektaşları ile görüşmüş bu konuda…
Şimdi soru geliyor. Türkiye bu olanaklara nasıl kavuşacak. Bu satırları yazdığım sırada Merkez Bankası tarafından açıklanması beklenen faiz artışı mı sağlayacak? Bu sayede yabancı sermaye koşa koştura ülkemize mi gelecek?
Gelmese de bir yolunu bulur bizim büyüklerimiz! Çiftçi unutulsa da esnafın, sanayicinin devlete olan borçlarını erteleyen “torba yasayı” çıkarmış bile. İşte size önlem, seç beğen al!
Aslında anlattığımız hazin olayın öznesi, ülkemizin tüm vatandaşları, dertleri de hayatta kalmak. Ne kadar kolay bir sorun değil mi? Hekimler, hemşire ve diğer sağlık personeli tükenmek üzere, belki de tükendi. Hastanelerde yer kalmadı.
Bunun üzerine tababet uzmanları ve yetkili ağızlar hep birden bağırıyor; “tam kapanma olmadan salgını durduramayız.”
Sadece 14 gün, hadi daha bir cesaretlendik, ikinci bir ön dört gün… Hayat duracak ama, yaşam sürecek. Bu kadar kolay bunun anlatımı. Benim için kolay; ben zaten 8 aydır bir tür karantinadayım. Ama ülke yönetimi için kolay değil, hatta imkansız gibi görünüyor. Tam kapanma olsa, halk ne yiyecek, borcunu nasıl ödeyecek. Zaten toplumun önemli bir bölümü elinde birkaç adet kart, borçlanıyor da borçlanıyor. Daha önce harcadıklarını bile ödeyememiş. Borçlandır sonra da yüksek faizle geri al. İşte “kapitalizm” denilen hükümet etme şekli, insanı da bu şekle sokuyor. Bir de bunun vahşisi var, bilmiyorum acaba biz ülke olarak onu mu yaşıyoruz şu anda?
Neyse toparlayalım. Siyaset kurumları, kendine bir gelse, parti liderleri birlikte oturup düşünseler, “bu halkın hali ne olacak, onları yaşatabilecek miyiz” diye kendilerine sorsalar, ne olur?
Zengin ve yoksul genel de toplumun sınıfları için kullanılır. Ama önümüzde, yüz yılda bir gelecek bir örnek var. Artık, kişilerden çıktı bu ayrım, ülkeler arasında görülecek. Parası olan aşıyı alacak, olmayan onlara bakacak ve asıl o zaman kıyamet kopacak. Ya işte bu durumdayız. Ama gündemde hala “Çakıcı nasıl çaktı ama?” diye birbirimize laf çakıyoruz!
Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!