Suçuna ağlayarak sevinen bir millet!..
03 Kasım 2020 Salı, 18:28
Ortada suç var, ihmal var, iltimas var ve de yüzü aşkın ölüm var. Bunların hepsini silip süpüren, özellikle minik bebeklerin kurtarılma görüntüleri de var.
Aslında bunun karşılığı “güleriz ağlanacak halimize” olmalıydı.
Çünkü ortada düpedüz yüklenici cinayeti var. Adam bir sitenin üç dairesini yapıyor ve iflas ediyor. Üstelik yandaki bir imalatından da bu gerekçe ile kaçıyor. Her iki siteden yıkılan 3 blokta aynı yüklenicinin adı yazıyor. Aynı sitede ayakta kalan bloğu bir başka yüklenicinin yaptığı ortaya çıkıyor.
Kim, neden, nasıl izin verdi de yapıldı bu binalar? Çürük olduğu saptandı da neden yıkılamadı bu binalar?
Nerede ölenlerin vebalini kim üstlenecek diye soranlar?
Yok, çünkü her sorumlu kurum topu diğerine atıyor…
Türkiye’de deprem konusunda sözüne en fazla güvenilen bilim insanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, bu felaketten günler önce bakın neler söylemişti…
“Kaliforniya'da yer bilimci arkadaşlarımız vardı. Bir arkadaşımızın hanımı sohbet esnasında 'Deprem olduğu zaman korkmuyoruz. Biliyorum ki evden sağ çıkacağım, çocuklarım okuldan sağ gelecek' dedi. Bu güven duygusu çok önemli. Düşünün 7 büyüklüğünde depremler oluyor orada bir kişi tesadüfen yaşamını yitiriyor veya yitirmiyor. Biz 100 binleri konuşuyoruz. Hazırlıklı olmamışız. İnsanlarımızı eğitmemişiz. İşte bunlar insanı ürkütüyor. Marmara Depremi 'Geliyorum' diye bağırıyor.”
Bu cümleleri, İzmir’deki deprem sonrası Rıza Bey Apartmanı’ndan beş gün sonra sağ kurtarılan Ayda bebeğin sevincini ekranda izledikten sonra yazıyorum. İnsanım, ben de çok mutlu oldum. Üstelik aynı ekrandan ölü sayısının yüzün üzerinde olduğunu da görüyorum. Ama, Prof. Dr. Naci Görür’ün söylediği gibi neden bu kadere kurban oluyoruz? Neden ülkeyi yönetenler ciddi biçimde bu konu üzerinde durmuyor? İstanbul’un ve Marmara’nın yıkılışı mı bekleniyor?
Oysa deprem başta olmak üzere sorunlar dizi boyu… Salgın henüz kontrol altına alınamadı, işsizlik ürkütüyor, genç nüfus eğitime ulaşmakta zorluk çekiyor.
Bunların hepsi korkulacak bir sonuca götürüyor bizleri… O da, gelir dağılımındaki adaletsizliği doruk noktaya çıkarması.
Bu durum kendiliğinden de ortaya çıkmıyor doğal olarak… Yoksulluk arttıkça, güvenli bir evde oturmak için seçme şansı kalmıyor toplumun büyük bölümü için… Sonra da, para hırsı bitmeyen yap-satçıların tuzağına düşüyor insanımız.
Bu konuda örnek vermek hiç de zor değil…
Benim de bir açıklama dikkatimi çekti. AKP Bursa milletvekili, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Ahmet Kılıç açıklamış çalışmalarını… Buna göre 2021 yılı bütçesinde eğitime daha fazla pay ayrılmış, geçen yıla oranla… Diğer paylardan daha fazlaymış eğitime ayrılan… Kılıç’ın ifadesi böyle. Bu güzel; dikkatimi bir başka kalem çekti Kılıç’ın açıklamalarında…
“Özel sektörün üretken yatırımlarının ve istihdamın desteklenmesi stratejisi kapsamında sosyal güvenlik işveren prim destekleri için 27,7 milyar lira, tarımsal kredi faiz destekleri için 5,5 milyar lira, hazine destekli kefaletler için 5,5 milyar lira, ihracat destekleri için 4,1 milyar lira, esnafların finansmana erişimi için de 3,8 milyar lira ayrıldı.” deniyor.
Yoruma gerek var mı? Emek kesimi için hazırlanan ve büyük ölçüde hak kayıplarına yol açan kanun tekliflerinden söz edilirken, aslan payını bu tür işveren desteklerina ayıran komisyonun ve iktidarın eğilimi açıkça ortada… Belki istihdamın artması için bu yola girildi gibi bir gerekçe olabilir ama, iş dünyasında çalışanların huzuru sağlanmadıkça, tatmin edici önlemler alınmadıkça “iş barışı” sağlanamaz. Sonuçta, mutsuz, yoksul ve büyük bir kesim ortaya çıkar. İşte o kesimler de sağlıksız, denetimden yoksun yapılar altında ölüme mahkum olur. Bizler de göçük altından sağ çıkanlarla avunur, sevinir ve mutlu oluruz! Bütçeden bunu okumak hiç de zor değil.
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!