Birilerinin yazılmasını istemediği şeyler!
10 Ocak 2022 Pazartesi , 22:46
Gazetecilikle ilgili bütün zamanları aşan en sarsıcı, en çarpıcı söz, Eric Arthur Blair veya herkesin bildiği takma adıyla George Orwell'a ait olsa gerek.
George Orwell, "Gazetecilik, birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır. Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir" der.
Pek tabii, "Gazetecilik, düşmanlarını paraya çevirmek olarak tanımlanabilir..." diyenler de yok değil. Kaldı ki; gazeteciliğin paraya tahvil edildiği birçok örneğe rastlamak çok da zor değil günümüzde.
Walter Lippmann, "Gazetecilikte gerçeği söylemek ve şeytanı utandırmaktan daha yüksek bir yasa olamaz" dese de, utandırmak şöyle dursun, şeytana bile külahı ters giydiriyorlar artık.
Son tahlilde, herhalde, gazeteciler, en azından bazı gazeteciler, bildiklerini yazmak için değil, bildiklerini yazmamak için para alıyorlar.
Fakat yine de, gazeteciliğin bir işten çok eylem olduğuna inanıyorum ben. Bundan sebep kendimi, "asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum.
Kimileri, geceleri uyumak için uyur. Bense, düş görmek için uyumayı tercih edenlerdenim. Düşümde, keskin bir kalem görürüm, keskin devrimlerle yolu kesişen keskin bir kalem.
Daha kendim bir bebekken, şehre yün satmaya giden ağabeyime, bir bebek, bir de kalem ısmarlamışım. Ondan beridir, tıpkı İsmet Özel'in dediği gibi, "yaşamayı berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmak" olarak bilmiş ve kalemden kılıcımı kuşanmışım.
Okumayı ortaokulda öğrendim. Gazeteciliğe de ortaokulda okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Bugün de öğrendim. Hem de gözleri ışıl ışıl parlayan öğrencilerin arasına oturup öğrendim. Malumunuz, bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Melek büyüğüm Yüksel Baysal'ın, Bursa'nın en seçkin eğitim kurumlarından birisi olan Uludağ Koleji'ndeki, "medya" konulu konferansı vardı.
Yaşamın, belirgin seslerinden birisi olan gazeteciliği, yeniden, yine bir gazeteciden, hem de Bursa'nın özde duayen gazetecisinden gençlerle beraber dinledim.
Yüksel Baysal, zaman zaman fıkralar anlatarak gençlere kahkahalar attırdığı konferansta, 10 Ocak'ın önemini anlatmakla kalmadı, matbaadan, kağıt gazeteden, dijital ve sosyal medyaya, oradan yapay zekaya varıncaya kadar, gazeteciliğin dününe, bugüne ve yarınına ışık tutu. Değişen zamana ve şartlara inat değişmemesi gereken değerleri hatırlattı gençlere. Finalde ise okumak üzerine gençlerin kulağına küpe olacak sözler söyledi.

Sözü okumaya getirmişken, Uludağ Koleji'nin okuyan kurucusu Tekin Çanga'ya da özel bir sayfa açmak isterim. Nitekim, okumanın yanında yayıcılık da yapan Tekin Çanga , Sentez ve Verka Yayınlarıyla Bursa'dan Türkiye'ye çok kıymetli eserler kazandırıyor. Bu derin bilinçten olsa gerek ki; Uludağ Koleji'nin harika salonunda öğrencileri hemen her hafta farklı konularda konuklarla buluşturduklarını öğrendim. Bulunmaz nimet doğrusu.
SON SÖZ:
Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir, kimi zaman, kimsenin yazılmasını istemediklerini okurlarım için yazıyorum. Bazen de, "delilerin bile özgürlüklerini yitirdiği" zamanlar oluyor ki; işte o zamanlarda da kendime yazıyorum...
NOT: Başta, enBura.com'daki çok kıymetli mesai arkadaşlarım olmak üzere, her şeye rağmen işin hakkını vermeye çalışan meslektaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlarım. İlaveten, bugün için arayarak, mesaj atarak günümü kutlayan okur, dost ve takipçilerime ziyadesiyle teşekkür ederim.
George Orwell, "Gazetecilik, birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır. Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir" der.
Pek tabii, "Gazetecilik, düşmanlarını paraya çevirmek olarak tanımlanabilir..." diyenler de yok değil. Kaldı ki; gazeteciliğin paraya tahvil edildiği birçok örneğe rastlamak çok da zor değil günümüzde.
Walter Lippmann, "Gazetecilikte gerçeği söylemek ve şeytanı utandırmaktan daha yüksek bir yasa olamaz" dese de, utandırmak şöyle dursun, şeytana bile külahı ters giydiriyorlar artık.
Son tahlilde, herhalde, gazeteciler, en azından bazı gazeteciler, bildiklerini yazmak için değil, bildiklerini yazmamak için para alıyorlar.
Fakat yine de, gazeteciliğin bir işten çok eylem olduğuna inanıyorum ben. Bundan sebep kendimi, "asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum.
Kimileri, geceleri uyumak için uyur. Bense, düş görmek için uyumayı tercih edenlerdenim. Düşümde, keskin bir kalem görürüm, keskin devrimlerle yolu kesişen keskin bir kalem.
Daha kendim bir bebekken, şehre yün satmaya giden ağabeyime, bir bebek, bir de kalem ısmarlamışım. Ondan beridir, tıpkı İsmet Özel'in dediği gibi, "yaşamayı berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmak" olarak bilmiş ve kalemden kılıcımı kuşanmışım.
Okumayı ortaokulda öğrendim. Gazeteciliğe de ortaokulda okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Bugün de öğrendim. Hem de gözleri ışıl ışıl parlayan öğrencilerin arasına oturup öğrendim. Malumunuz, bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Melek büyüğüm Yüksel Baysal'ın, Bursa'nın en seçkin eğitim kurumlarından birisi olan Uludağ Koleji'ndeki, "medya" konulu konferansı vardı.
Yaşamın, belirgin seslerinden birisi olan gazeteciliği, yeniden, yine bir gazeteciden, hem de Bursa'nın özde duayen gazetecisinden gençlerle beraber dinledim.
Yüksel Baysal, zaman zaman fıkralar anlatarak gençlere kahkahalar attırdığı konferansta, 10 Ocak'ın önemini anlatmakla kalmadı, matbaadan, kağıt gazeteden, dijital ve sosyal medyaya, oradan yapay zekaya varıncaya kadar, gazeteciliğin dününe, bugüne ve yarınına ışık tutu. Değişen zamana ve şartlara inat değişmemesi gereken değerleri hatırlattı gençlere. Finalde ise okumak üzerine gençlerin kulağına küpe olacak sözler söyledi.

Sözü okumaya getirmişken, Uludağ Koleji'nin okuyan kurucusu Tekin Çanga'ya da özel bir sayfa açmak isterim. Nitekim, okumanın yanında yayıcılık da yapan Tekin Çanga , Sentez ve Verka Yayınlarıyla Bursa'dan Türkiye'ye çok kıymetli eserler kazandırıyor. Bu derin bilinçten olsa gerek ki; Uludağ Koleji'nin harika salonunda öğrencileri hemen her hafta farklı konularda konuklarla buluşturduklarını öğrendim. Bulunmaz nimet doğrusu.
SON SÖZ:
Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir, kimi zaman, kimsenin yazılmasını istemediklerini okurlarım için yazıyorum. Bazen de, "delilerin bile özgürlüklerini yitirdiği" zamanlar oluyor ki; işte o zamanlarda da kendime yazıyorum...
NOT: Başta, enBura.com'daki çok kıymetli mesai arkadaşlarım olmak üzere, her şeye rağmen işin hakkını vermeye çalışan meslektaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlarım. İlaveten, bugün için arayarak, mesaj atarak günümü kutlayan okur, dost ve takipçilerime ziyadesiyle teşekkür ederim.
Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!