Bursa'ya felaket adım adım yaklaşıyor!

Aylardır

Covid-19'un sağlıktan, eğitimden, ekonomiye kadar hayatımızın hemen her alanında meydana getirdiği derin sarsıntıyla boğuşuyoruz. Salgında, dünyandan ayrıştığımız pozitif yanlarımız muhakkak var ama süreç uzadıkça eksiklerimizin omuzlarımıza yüklediği ağır yükün altında ezilmekten de kurtulamıyoruz.

Bu ezilmenin acısıyla uğraşıyorduk ki;

Bugün İzmir'den gelen deprem haberiyle bir kez daha sarsıldık. Kabuk tutmaz yaralarımız yeniden kanadı. Yüreğimiz dağlandı. İzmir'e ve ülkemize geçmiş olsun. Kayıplarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifa diliyorum.

Toplum olarak,

 Her ne kadar enerjimizi siyasetin kırılan fay hatlarından atmaya çalışsak da depremler aslında asıl enerjimizi nerelere harcamamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Konunun uzmanları uzunca bir süredir hemen her fırsatta Marmara Denizi'nde meydana gelmesi ve yıkıcı sonuçlar doğurması muhtemel bir deprem konusunda uyarıp duruyorlar.

Kaldı ki;

17 Ağustos 1999'da yaşanan büyük felaketten sonra deprem gündemimizden hiç eksik olmadı desek yeridir. Bu bağlamda birçok bilim insanı 17 Ağustos depreminden sonra Marmara Denizi'nde en az 7 şiddetinde ve üzerinde bir deprem beklendiğini, bütün bilimsel verilerin buna işaret ettiğini ve önlemlerin de bu doğrultuda alınması gerektiğini vurguluyorlar.

Ne var ki;

Herkes bu depremin İstanbul'u vurma ihtimalinin çokluğundan bahsederken Bursa'nın, Kuzey Anadolu fay hattının üzerinde olduğu ve olası bir depremden en az İstanbul kadar etkileneceğini gözlerden kaçırıyor.

Oysa Bursa,

1855 yılında meydana gelen ve "Küçük Kıyamet" olarak bilinen, tarihi yapılar başta olmak üzere şehri tanınmaz hale getiren 7,5 şiddetindeki büyük felaketten sonra bir daha o ölçekte bir depremle karşılaşmadı. Temennimiz, duamız elbette ki; böyle bir felakete hiç maruz kalmamaktır fakat deprem gerçeğini yadsıyamayacağımıza göre er ya da geç bu olayla yüzleşmemiz kaçınılmaz olacak.

Tarih boyunca,

Sayısız depremlerle yüzleşmiş ve çok büyük acılar yaşamış olan şehrimizde uzunca bir süredir deprem olmaması sevindirici fakat her geçen gün olası bir felakete bir adım daha yaklaştığımız bilgisi ise son derece korkutucu.

Madem ki;

Böylesine bir tehlikeyle karşı karşıyayız ve madem ki; tıpkı bugün İzmir'de ve geçmişte de ülkemizin çeşitli yerlerinde meydana gelen sarsıntılarla deprem kendisini sürekli hatırlatıyor o halde acil ve çok ciddi önlem almak zorundayız.

Tamam,

Bu ölümcül gerçeği herkes biliyor ve herkes önlem alınması noktasında hemfikir. Ama gelin görün ki; kimsenin, özellikle de yerel yönetimlerin gereği kadar hazırlık yaptığını kimse söyleyemez herhalde. Mesela Bursa'nın herkesle paylaşılmış bir deprem planı yani, bir "deprem anayasası" var mı? Başta Büyükşehir olmak üzere, belediyeler, "proje" yaparken deprem gerçeğini gerçekten ne oranda önemsiyorlar ve bunun için hangi hatırı sayılır adımları atıyorlar?

SON SÖZ:

Evet, deprem var. Belediye başkanlarımız, bugün İzmir'deki olmuş depremden ibret alıp, Bursa'daki olası deprem için olması gerektiği kadar kararlı olmaya karar verseler bile şehrin bu felakete karşı dirençli hale gelebilmesi için yılların geçmesi gerekiyor. O halde, hazır sırası gelmişken, her fırsatta dile getirmeye çalıştığım Yunuseli Havaalanı'nın imara açılmaması, park alanı olarak kalması gerektiği fikrimi yinelemiş olayım. Sadece Yunuseli Havaalanı değil, Balat'taki cezaevi arazisi ve dahi şehrin içindeki yeşil alanların yeşil kalması, yeşil alana çevrilmeye müsait alanların da açılması gerekiyor. Çünkü olası bir felakette toplanacağımız, belki barınmak zorunda kalacağımız geniş yerlere ihtiyacımız olacak. Bu konu en önemli ve öncelikli konumuz olmalı ve bütün STK'lar, siyasi partiler ve şehrin dinamikleri bu konuya hakkıyla sahip çıkmalılar. Şaka değil, büyük bir felaket Bursa'ya da adım adım yaklaşıyor.