Davutoğlu'na kırmızı kart!
9 Mart 2022 Çarşamba , 22:00
Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, Rusya-Ukrayna savaşını değerlendirirken "Belki bu çok ağır ama Batı'da Putin algısıyla Erdoğan algısı arasında çok büyük fark yok..." ifadelerini kullanmış.
Serkan Özcan'ın, kendisinin de ifade ettiği gibi, bu "çok ağır" sözleri bana, Ahmet Davutoğlu'nun, Ak Parti’nin olağanüstü kongreye gideceğini açıkladığı, "veda değil vefa" başlıklı konuşmasında, "Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak..." sözlerini hatırlattı.
Siyasette vefanın gerçekte kaç okka çektiğini gösteren çok manidar bir açılama aslında Davutoğlu'nun bu sözleri. Bildiğiniz ders gibi. Davutoğlu Hoca, akademik hayatı boyunca herhalde davranışıyla çelişen bu sözleri kadar etkili hiçbir ders vermemiştir. "Büyük lokma ye, büyük söz söyleme" diye boşuna dememiş atalarımız, öyle değil mi?
Muhalefet iyidir.
Demokrasinin gücü muhalefetin gücüyle doğru orantılıdır bana göre. Fakat muhalefet edeceğim derken, sıvamamak lazım.
Türkiye'nin, Rusya Ukrayna savaşındaki "denge politikasına" değinen Serkan Özcan, "İşgale karşı olup yaptırımlara da karşı olmak kendi içinde bir çelişkidir..." demiş. Özcan, bu çelişkinin altını doldurmak için ise, "doğalgazının üçte birini Rusya'dan alıyorsan, S-400 gibi işin içine girmişsen, turizmde Rusya birinci sıradaki ülkeyse tabi elin kolun bağlı oluyor. Bu kadar iktisadi olarak Rusya'ya bağımlı olma meselesini de konuşmak lazım'' ifadelerini kullanmış.
E hadi konuşalım o zaman.
Ne yapalım, işgale karşı olmayıp, "oh ellerine sağlık Putin'ciğim, ne güzel öldürüyorsun" mu diyelim? Veya, Batı'nın kayığına binip, "eeeyy Putin" diye nara mı atalım? Seni hangisi mutlu eder, söyle de bilelim.
Ne yapalım? Yani, Rus turistlere, "Türkiye'ye gelmeyin" mi diyelim? Veya doğalgazda Rusya'ya bağımlılığı ortadan kaldırmak için, bir kararname çıkartıp, seksen dört milyona üç öğün kuru fasulye yemeyi zorunlu hale mi getirelim?
Halbuki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "ne Ukrayna'dan ne Rusya'dan vazgeçeriz" şeklinde attığı net konum itibariyle Türkiye, Rusya'yı Batı'dan, Batı'yı da Rusya'dan koruyan bir "Barış Duvarı"na dönüştü. Doğru olan, Erdoğan'ın, ateş hattında, ezber bozan bu "denge" siyaseti desteklemek, o duvarın yıkılmaması, hatta daha da güçlendirilmesi için çaba göstermektir. Bunu yapmak, yapıcı muhalefetin bir gereği olsa gerek. Davutoğlu'nun, muhalefet ilkesi de vefa ilkesiyle aynı istikamet üzere olacak ki; partisinden birisi çıkıp, "Batı'da Putin algısıyla Erdoğan algısı arasında çok büyük fark yok..." gibi altından kalkamayacakları kadar ağır laflar edebiliyor. Bundan sebep, Davutoğlu'na kırmızı kart gösteriyorum.
SON SÖZ:
Fakat, çuvaldızı Davutoğlu'na batırırken Ak Parti de iğneden nasibi almalı. Mesela, akaryakıta her gün gelen zamlar ve yağ kuyruklarıyla sembolleşen korkunç bir hayat pahalılığı var. Evet, Ak Parti, geçmişte iyi şeyler yaptı. Fakat geçmişte yapılan iyi şeyleri anlatmak bugün karın doyurmuyor. Güzel hastane binaları yapmış olmak, doktorlara, "giderseniz gidin" demeyi haklı kılmaz. Gıdaya erişimin her geçen gün zorlaştığı bir dönemde, zeytinlikler, maden için feda edilemez. İlgili bakanlığın adı bile, "İklim Değişikliği" şeklinde değiştirilirken, Bursa'nın soluk borusu olan Uludağ'ın, "milli park" statüsünden çıkarılarak "Alan Başkanlığı" adı altında Turizm Bakanlığı’na devredilip, bir yok oluş süreci başlatılamaz. Yunuseli Havalanı imara açılamaz. Sıcaksu bölgesi TOKİ marifetiyle beton yığınına dönüştürülemez...
Serkan Özcan'ın, kendisinin de ifade ettiği gibi, bu "çok ağır" sözleri bana, Ahmet Davutoğlu'nun, Ak Parti’nin olağanüstü kongreye gideceğini açıkladığı, "veda değil vefa" başlıklı konuşmasında, "Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak..." sözlerini hatırlattı.
Siyasette vefanın gerçekte kaç okka çektiğini gösteren çok manidar bir açılama aslında Davutoğlu'nun bu sözleri. Bildiğiniz ders gibi. Davutoğlu Hoca, akademik hayatı boyunca herhalde davranışıyla çelişen bu sözleri kadar etkili hiçbir ders vermemiştir. "Büyük lokma ye, büyük söz söyleme" diye boşuna dememiş atalarımız, öyle değil mi?
Muhalefet iyidir.
Demokrasinin gücü muhalefetin gücüyle doğru orantılıdır bana göre. Fakat muhalefet edeceğim derken, sıvamamak lazım.
Türkiye'nin, Rusya Ukrayna savaşındaki "denge politikasına" değinen Serkan Özcan, "İşgale karşı olup yaptırımlara da karşı olmak kendi içinde bir çelişkidir..." demiş. Özcan, bu çelişkinin altını doldurmak için ise, "doğalgazının üçte birini Rusya'dan alıyorsan, S-400 gibi işin içine girmişsen, turizmde Rusya birinci sıradaki ülkeyse tabi elin kolun bağlı oluyor. Bu kadar iktisadi olarak Rusya'ya bağımlı olma meselesini de konuşmak lazım'' ifadelerini kullanmış.
E hadi konuşalım o zaman.
Ne yapalım, işgale karşı olmayıp, "oh ellerine sağlık Putin'ciğim, ne güzel öldürüyorsun" mu diyelim? Veya, Batı'nın kayığına binip, "eeeyy Putin" diye nara mı atalım? Seni hangisi mutlu eder, söyle de bilelim.
Ne yapalım? Yani, Rus turistlere, "Türkiye'ye gelmeyin" mi diyelim? Veya doğalgazda Rusya'ya bağımlılığı ortadan kaldırmak için, bir kararname çıkartıp, seksen dört milyona üç öğün kuru fasulye yemeyi zorunlu hale mi getirelim?
Halbuki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "ne Ukrayna'dan ne Rusya'dan vazgeçeriz" şeklinde attığı net konum itibariyle Türkiye, Rusya'yı Batı'dan, Batı'yı da Rusya'dan koruyan bir "Barış Duvarı"na dönüştü. Doğru olan, Erdoğan'ın, ateş hattında, ezber bozan bu "denge" siyaseti desteklemek, o duvarın yıkılmaması, hatta daha da güçlendirilmesi için çaba göstermektir. Bunu yapmak, yapıcı muhalefetin bir gereği olsa gerek. Davutoğlu'nun, muhalefet ilkesi de vefa ilkesiyle aynı istikamet üzere olacak ki; partisinden birisi çıkıp, "Batı'da Putin algısıyla Erdoğan algısı arasında çok büyük fark yok..." gibi altından kalkamayacakları kadar ağır laflar edebiliyor. Bundan sebep, Davutoğlu'na kırmızı kart gösteriyorum.
SON SÖZ:
Fakat, çuvaldızı Davutoğlu'na batırırken Ak Parti de iğneden nasibi almalı. Mesela, akaryakıta her gün gelen zamlar ve yağ kuyruklarıyla sembolleşen korkunç bir hayat pahalılığı var. Evet, Ak Parti, geçmişte iyi şeyler yaptı. Fakat geçmişte yapılan iyi şeyleri anlatmak bugün karın doyurmuyor. Güzel hastane binaları yapmış olmak, doktorlara, "giderseniz gidin" demeyi haklı kılmaz. Gıdaya erişimin her geçen gün zorlaştığı bir dönemde, zeytinlikler, maden için feda edilemez. İlgili bakanlığın adı bile, "İklim Değişikliği" şeklinde değiştirilirken, Bursa'nın soluk borusu olan Uludağ'ın, "milli park" statüsünden çıkarılarak "Alan Başkanlığı" adı altında Turizm Bakanlığı’na devredilip, bir yok oluş süreci başlatılamaz. Yunuseli Havalanı imara açılamaz. Sıcaksu bölgesi TOKİ marifetiyle beton yığınına dönüştürülemez...
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Tüm Türkiye’de ekmeğin fiyatı bu sınırı geçmeyecek

Eğlence merkezine tüfekle ateş açıldı : 1’i polis 6 yaralı

Bin dönüm ekili buğday küle döndü

Tekel bayiinde eksik para verdi, ortalık savaş alanına döndü

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan telefon diplomasisi

Bursa'da tarihi çarşıda ortalık savaş alanına döndü

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!