'Hayvanlar samansız insanlar somunsuz kalacak!'
17 Aralık 2021 Cuma , 00:15
Yazı başlığını, sade/ce bir başlık olarak okumayın. Bir kaygı, bir çağrı, bir çığlık, bir imdat olarak okuyun lütfen. Hem yalnızca okumakla da kalmayın, kulak verin, yürek koyun, el atın, katılın bu sarsıcı, bu yakıcı, bu ölümcül kaygıya, kavgaya, çağrıya, çığlıya, imdada...
"Neye sebep, bu, kaygı, çağrı, çığlık, imdat" dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatayım. Her ne kadar anlamı, "manevi anlamda yükselmek" olsa da, yükselmekten anladığı sadece yüksek dağları yarıp, parçalamak, o dağın içinde, yanında, yakınında, yamacında yaşayan ağacından, çiçeğinden, kuşundan, böceğinden, insanına varıncaya kadar bütün canların canını okuyup banka bakiyelerini yükseltmek olarak anlayan Meyra ve onun açık/gizli ortaklarına karşı verilen merhamet çağrısı, çığlığı, imdadıdır bu...
Efendim, bugün, enBursa'da ağır ve kalabalık konuklarımız vardı. Yoğunduk ama yorulmadık. Çünkü; enBursa'nın mutfak ekibi, Nurcan ve Meryem ablalarımızın, hem bize hem de konuklarımıza özenle sundukları çaylar yorgunluğumuza ilaç oldu. Ben ıhlamur tercih ediyorum. Kışın kırıcılığına inat kır kokulu ıhlamuru hazırlayan Nurcan ve Meryem ablalar, iyi ki varsınız...

Evet, bize ıhlamur kaynatan Meryem ve Nurcan ablalar var ama bir de, ıhlamur ağaçlarını, kiraz, zeytin ağaçlarını, enginarı, " kubur faresi hayat..." hırsına kurban edenler de var. Anlatacağım hepsini. İyisi mi, bir fincan ıhlamur alın ve can kulağıyla dinleyin şimdi.
Bugün, önce, Ercan Yakut başkanlığında on iki yıl önce kurulan ve kurulduğu günden bugüne farkını fark ettiren Türkiye Düşünce Kulübü üyelerini ağırladık. 18 Aralık'ta Merinos AKKM Hüdavendigar Salonu'nda yapacakları kongreye davet için geldiler. Temmuz, ağustos aylarında elliye yakın ildeki temsilcilikleri (delegeleri) gezerek, "beni seçmenize itirazım var" diyen Genel Başkan Ercan Yakut'un itirazı kabul görmemiş olacak ki; yeniden aday. Cumartesi günü yapılacak seçim, bir bakıma kendisine duyulan bu güveni imza altına alma töreni olacak.
Kalabalık TDK mensuplarını uğurlamak üzereydik ki; ikinci konuk kafilemiz, Kirazlıyaylalılar çaldı kapımızı. Gözü doymazların, sırf banka bakiyelerini yükseltmek için, ağaca, çiçeğe, kurda-kuşa, böcü-börtüye, havaya, suya, toprağa, insana açtıkları savaşa karşı haklı mücadelelerini anlattılar bir kez daha...
Ağırbaşlı olmayı, omuzlarının üzerinde kırk okka baş taşımak olduğunu sanan başlar, ta başından teslim olsalar da, aylardır baş eğmeden köylerini, evlerini, topraklarını, sularını korumak için kendilerini dinleyecek kulak, kaygılarına, çağrılarına, çığlıklarına, imdatlarına katılacak yürek arıyorlar. Tek kelimeyle, tekinsiz servetin tek elden yürüttüğü kıyıma karşı kıyama kalkarcasına, "adalet istiyoruz" diyorlar.
Önce, "zinhar olmaz" diyen yedi bilirin, daha sonra "kendi görüşümüze katılmıyoruz" diyerek değişen bilgilerine hayret edip, "hayvanlar samanız insanlar somunsuz kalacak!" diyorlar. Diyorlar da, kimin umurundaki saman ve somun?
Kirazlıyaylalılar çok dertli bu umursamazlıktan. Mesela, parlamenter sistemin son başbakan yardımcılarından Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, üstüne basa basa "ilgileneceğim" demiş ama belli ki; üstüne basılıp geçildiğinden pek de umursamamış bu durumu. Mesele, "Şahan"a karşı şaha kalkmak değil azizim. Mesele, Meyra'ya meydan okuyabiliyor musun? Ona bakarım ben...
Evet, enBursa'da bir kelime daha fazla söylerlerse dertlerine derman bulacaklarmışçasına umut arayarak konuşan Kirazlıyaylalılar, köylerini, evlerini, sularını-sellerini, dağlarını, yollarını, kelebeklerini, kuşlarını ve hatta mezarlıklarını bile adeta istila eden maden şirketinden çok dertliler...

Adı, "Meyra" olan o maden şirketi Lübnanlıymış. "Lübnan" deyince aklıma, hemen her kitabına aşina olduğum Lübnanlı yazar Amin Maalouf gelir. Acaba diyorum, Kirazlıyayla'yı sarmış dehşet duygusunu duysa Amin Maalouf ne der, ne yapar? Veya Türkiye Düşünce Kulübü ve onun gibi doğaya, insana duyarlı STK'lar bir olup Amin Maalouf'u Kirazlıyayla'ya getirseler ve Lübnanlılara bir Lübnanlıyla itiraz etseler, nasıl olur? Hani, bizdeki, insana, doğaya Fransız olanlar da utanır belki...
SON SÖZ:
Somut sonuçlarını çok acı tecrübelerle yaşadığımız "Küresel Isınma ve İklim Değişikliği", bugün artık dünyanın bilimsel olarak kabul ettiği ve tedbirler geliştirdiği çok ama çok önemli bir konuyken; Birleşmiş Milletler, yeryüzünü tehdit eden küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı felaketler yüzünden her yıl ortalama 26 milyon insanın fakirleştiğini hatırlatıp, daha korkuncu "2030'a kadar dünyadaki insani yardımların yüzde 50'si iklim değişikliğine bağlı felaketler için kullanılacağı öngörülüyor" derken; Dünya Doğayı Koruma Vakfı, "Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi" başlıklı bir rapor hazırlayıp, doğal ekosistemlerin tahrip edilmesi ve/veya değiştirilmesinin, pandemilerin yayılmasında önemli rol oynadığını ifade ederken; bizim, toprağımızı, suyumuzu, doğamızı bu denli hoyratça heba etmemiz, itiraz edenlere ise her türlü eza-cefayı çektirmemiz, bu çağın aklının çekemeyeceği kadar ağır bir yük değil midir?
"Neye sebep, bu, kaygı, çağrı, çığlık, imdat" dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatayım. Her ne kadar anlamı, "manevi anlamda yükselmek" olsa da, yükselmekten anladığı sadece yüksek dağları yarıp, parçalamak, o dağın içinde, yanında, yakınında, yamacında yaşayan ağacından, çiçeğinden, kuşundan, böceğinden, insanına varıncaya kadar bütün canların canını okuyup banka bakiyelerini yükseltmek olarak anlayan Meyra ve onun açık/gizli ortaklarına karşı verilen merhamet çağrısı, çığlığı, imdadıdır bu...
Efendim, bugün, enBursa'da ağır ve kalabalık konuklarımız vardı. Yoğunduk ama yorulmadık. Çünkü; enBursa'nın mutfak ekibi, Nurcan ve Meryem ablalarımızın, hem bize hem de konuklarımıza özenle sundukları çaylar yorgunluğumuza ilaç oldu. Ben ıhlamur tercih ediyorum. Kışın kırıcılığına inat kır kokulu ıhlamuru hazırlayan Nurcan ve Meryem ablalar, iyi ki varsınız...

Evet, bize ıhlamur kaynatan Meryem ve Nurcan ablalar var ama bir de, ıhlamur ağaçlarını, kiraz, zeytin ağaçlarını, enginarı, " kubur faresi hayat..." hırsına kurban edenler de var. Anlatacağım hepsini. İyisi mi, bir fincan ıhlamur alın ve can kulağıyla dinleyin şimdi.
Bugün, önce, Ercan Yakut başkanlığında on iki yıl önce kurulan ve kurulduğu günden bugüne farkını fark ettiren Türkiye Düşünce Kulübü üyelerini ağırladık. 18 Aralık'ta Merinos AKKM Hüdavendigar Salonu'nda yapacakları kongreye davet için geldiler. Temmuz, ağustos aylarında elliye yakın ildeki temsilcilikleri (delegeleri) gezerek, "beni seçmenize itirazım var" diyen Genel Başkan Ercan Yakut'un itirazı kabul görmemiş olacak ki; yeniden aday. Cumartesi günü yapılacak seçim, bir bakıma kendisine duyulan bu güveni imza altına alma töreni olacak.
Kalabalık TDK mensuplarını uğurlamak üzereydik ki; ikinci konuk kafilemiz, Kirazlıyaylalılar çaldı kapımızı. Gözü doymazların, sırf banka bakiyelerini yükseltmek için, ağaca, çiçeğe, kurda-kuşa, böcü-börtüye, havaya, suya, toprağa, insana açtıkları savaşa karşı haklı mücadelelerini anlattılar bir kez daha...
Ağırbaşlı olmayı, omuzlarının üzerinde kırk okka baş taşımak olduğunu sanan başlar, ta başından teslim olsalar da, aylardır baş eğmeden köylerini, evlerini, topraklarını, sularını korumak için kendilerini dinleyecek kulak, kaygılarına, çağrılarına, çığlıklarına, imdatlarına katılacak yürek arıyorlar. Tek kelimeyle, tekinsiz servetin tek elden yürüttüğü kıyıma karşı kıyama kalkarcasına, "adalet istiyoruz" diyorlar.
Önce, "zinhar olmaz" diyen yedi bilirin, daha sonra "kendi görüşümüze katılmıyoruz" diyerek değişen bilgilerine hayret edip, "hayvanlar samanız insanlar somunsuz kalacak!" diyorlar. Diyorlar da, kimin umurundaki saman ve somun?
Kirazlıyaylalılar çok dertli bu umursamazlıktan. Mesela, parlamenter sistemin son başbakan yardımcılarından Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, üstüne basa basa "ilgileneceğim" demiş ama belli ki; üstüne basılıp geçildiğinden pek de umursamamış bu durumu. Mesele, "Şahan"a karşı şaha kalkmak değil azizim. Mesele, Meyra'ya meydan okuyabiliyor musun? Ona bakarım ben...
Evet, enBursa'da bir kelime daha fazla söylerlerse dertlerine derman bulacaklarmışçasına umut arayarak konuşan Kirazlıyaylalılar, köylerini, evlerini, sularını-sellerini, dağlarını, yollarını, kelebeklerini, kuşlarını ve hatta mezarlıklarını bile adeta istila eden maden şirketinden çok dertliler...

Adı, "Meyra" olan o maden şirketi Lübnanlıymış. "Lübnan" deyince aklıma, hemen her kitabına aşina olduğum Lübnanlı yazar Amin Maalouf gelir. Acaba diyorum, Kirazlıyayla'yı sarmış dehşet duygusunu duysa Amin Maalouf ne der, ne yapar? Veya Türkiye Düşünce Kulübü ve onun gibi doğaya, insana duyarlı STK'lar bir olup Amin Maalouf'u Kirazlıyayla'ya getirseler ve Lübnanlılara bir Lübnanlıyla itiraz etseler, nasıl olur? Hani, bizdeki, insana, doğaya Fransız olanlar da utanır belki...
SON SÖZ:
Somut sonuçlarını çok acı tecrübelerle yaşadığımız "Küresel Isınma ve İklim Değişikliği", bugün artık dünyanın bilimsel olarak kabul ettiği ve tedbirler geliştirdiği çok ama çok önemli bir konuyken; Birleşmiş Milletler, yeryüzünü tehdit eden küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı felaketler yüzünden her yıl ortalama 26 milyon insanın fakirleştiğini hatırlatıp, daha korkuncu "2030'a kadar dünyadaki insani yardımların yüzde 50'si iklim değişikliğine bağlı felaketler için kullanılacağı öngörülüyor" derken; Dünya Doğayı Koruma Vakfı, "Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi" başlıklı bir rapor hazırlayıp, doğal ekosistemlerin tahrip edilmesi ve/veya değiştirilmesinin, pandemilerin yayılmasında önemli rol oynadığını ifade ederken; bizim, toprağımızı, suyumuzu, doğamızı bu denli hoyratça heba etmemiz, itiraz edenlere ise her türlü eza-cefayı çektirmemiz, bu çağın aklının çekemeyeceği kadar ağır bir yük değil midir?
Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!