'Karanlıkta iyi gören gözleri aradılar, oymak için'
22 Aralık 2021 Çarşamba , 22:57
Fransız şair Paul Eluard, "Suçsuzlar kovalandı, hayvanlar gibi. Karanlıkta iyi gören gözleri aradılar, oymak için" diyor.
Sözün ağırlığını bilen için, altından kalkamayacağı kadar ağır, adeta beyin tokatlayacak, insanı dehşetle hırpalayacak kadar acımasız bir sözdür bu.
"İnsanlarda tek güzel kanun, suyu ışık yapmaları, düşü gerçek yapmaları, düşmanı kardeş yapmalarıdır..." da der Paul Eluard.
Hoş, kardeşi düşman yapan bir iklimdeyseniz, daha çok irkilirsiniz, insanın güzel kanununun, "düşmanı kardeş yapmak" olduğunu işitince. Galiba, Paul Eluard, "Gökyüzü açık da olsa kapalı da, insan sevmedikçe onu göremez" derken, tam da yaşamın bu girift yanını işaret etmek istemiş sanki.
Bu, bardaktan boşalırcasına dökülecek damlaları taşıyan kara bulutlar kadar ağır sözlerle açtığım yolun, neye/nereye çıkacağını merak edenlerin sabrını zorlamadan konuya geçeyim isterseniz.
Efendim, kısa süre önce, "Faruk Çelik'e sefer görev emri!" başlıklı bir yazı kaleme almış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, eski bakan Faruk Çelik'i sahaya sürmesinden söz etmiştim.
Hatta, Erdoğan'ın, her fırsatta, "seçim zamanında yapılacak" vurgusuna rağmen, Faruk Çelik'in sahaya inmiş olmasının AK Parti açısından bir seçim startı olduğunun da altını çizmiştim. O yazıda, Faruk Çelik'in, görev bölgesinin Ege olduğunu yazmıştım ama görüldüğü üzere İzmir'den İstanbul'a, Kütahya'dan Antalya'ya uzanan daha geniş bir coğrafyada sürdürüyor çalışmalarını.
Gördüğüm kadarıyla, gittiği yerlerde izdihama varan kalabalıklar oluşurken zaman zaman da duygusal anlar yaşanıyor. Faruk Çelik'in ilerlemiş yaşına ve siyasetten bir beklentisinin olmamasına rağmen, il il dolaşması ve gittiği her yerde üstü küllenen AK Parti korunu üfleyerek ateşlemeye çalışması, taraflı tarafsız herkese, "vefa" duygusunu hatırlatıyor.
Haksız da sayılmazlar.
Zira siyasette AK Parti'yle birlikte ve Erdoğan sayesinde var olanlar, işi bitince ilk durakta inerken, Faruk Çelik'in bu çabası, zamanında kendisini eleştirenlerin bile takdirini topluyor ki; bunlardan birisi de benim. Söyledim, yine söylüyorum; yaptığım/yazdığım bütün eleştirilerin arkasındayım. Fakat hakkını da bihakkın teslim etmek gerekiyor. Açıkçası, partisine, davasına, liderine bu denli vefa her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Burada, yine Paul Eluard'a, kulak verelim. "Her yer tıklım tıklım ölü. Acı boğacak beni..." diyor şair. O acının/acıların bizi de boğmak için gözüne kestirdiği zamanlardan beri davanın yüküne birlikte omuz verdiğimiz kalender bir dostla, kimi zaman hüzün, kimi zaman da isyan damarına dokunan sözlerle hasbıhal ederken, "Karanlıkta iyi gören gözleri aradılar, oymak için" sözünün sanki Faruk Çelik için söylenmiş olduğunu söyledi.
"Karanlıkta iyi gören göz" olarak Faruk Çelik'in Bursa'dan Urfa'ya gönderilmesi ve oradan, körlerin bile görebileceği kadar muhteşem bir efsane yazarak dönmesi hesaba katılırsa, dostumun yakıştırması hiç de yersiz sayılmaz değil mi?
SON SÖZ:
Bugün, "vefa"ya Fransız olanlara inat, Fransız şair Paul Eluard'dan mısralarla başladık madem, son noktayı da yine, onunla koyalım, ne dersiniz? "Ne kaldı geriye kendime dair söylediklerimden, sahte hazineler sakladım boş dolaplarda..." diyor Paul Eluard. Tertemiz gözlerimizin içine bakarak, dolaplarında sahte vefa saklayanlara bir bakın bakalım, geride kibirle sıvanmış vefasızlıklarından başka neleri kalmış?
Sözün ağırlığını bilen için, altından kalkamayacağı kadar ağır, adeta beyin tokatlayacak, insanı dehşetle hırpalayacak kadar acımasız bir sözdür bu.
"İnsanlarda tek güzel kanun, suyu ışık yapmaları, düşü gerçek yapmaları, düşmanı kardeş yapmalarıdır..." da der Paul Eluard.
Hoş, kardeşi düşman yapan bir iklimdeyseniz, daha çok irkilirsiniz, insanın güzel kanununun, "düşmanı kardeş yapmak" olduğunu işitince. Galiba, Paul Eluard, "Gökyüzü açık da olsa kapalı da, insan sevmedikçe onu göremez" derken, tam da yaşamın bu girift yanını işaret etmek istemiş sanki.
Bu, bardaktan boşalırcasına dökülecek damlaları taşıyan kara bulutlar kadar ağır sözlerle açtığım yolun, neye/nereye çıkacağını merak edenlerin sabrını zorlamadan konuya geçeyim isterseniz.
Efendim, kısa süre önce, "Faruk Çelik'e sefer görev emri!" başlıklı bir yazı kaleme almış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, eski bakan Faruk Çelik'i sahaya sürmesinden söz etmiştim.
Hatta, Erdoğan'ın, her fırsatta, "seçim zamanında yapılacak" vurgusuna rağmen, Faruk Çelik'in sahaya inmiş olmasının AK Parti açısından bir seçim startı olduğunun da altını çizmiştim. O yazıda, Faruk Çelik'in, görev bölgesinin Ege olduğunu yazmıştım ama görüldüğü üzere İzmir'den İstanbul'a, Kütahya'dan Antalya'ya uzanan daha geniş bir coğrafyada sürdürüyor çalışmalarını.
Gördüğüm kadarıyla, gittiği yerlerde izdihama varan kalabalıklar oluşurken zaman zaman da duygusal anlar yaşanıyor. Faruk Çelik'in ilerlemiş yaşına ve siyasetten bir beklentisinin olmamasına rağmen, il il dolaşması ve gittiği her yerde üstü küllenen AK Parti korunu üfleyerek ateşlemeye çalışması, taraflı tarafsız herkese, "vefa" duygusunu hatırlatıyor.
Haksız da sayılmazlar.
Zira siyasette AK Parti'yle birlikte ve Erdoğan sayesinde var olanlar, işi bitince ilk durakta inerken, Faruk Çelik'in bu çabası, zamanında kendisini eleştirenlerin bile takdirini topluyor ki; bunlardan birisi de benim. Söyledim, yine söylüyorum; yaptığım/yazdığım bütün eleştirilerin arkasındayım. Fakat hakkını da bihakkın teslim etmek gerekiyor. Açıkçası, partisine, davasına, liderine bu denli vefa her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Burada, yine Paul Eluard'a, kulak verelim. "Her yer tıklım tıklım ölü. Acı boğacak beni..." diyor şair. O acının/acıların bizi de boğmak için gözüne kestirdiği zamanlardan beri davanın yüküne birlikte omuz verdiğimiz kalender bir dostla, kimi zaman hüzün, kimi zaman da isyan damarına dokunan sözlerle hasbıhal ederken, "Karanlıkta iyi gören gözleri aradılar, oymak için" sözünün sanki Faruk Çelik için söylenmiş olduğunu söyledi.
"Karanlıkta iyi gören göz" olarak Faruk Çelik'in Bursa'dan Urfa'ya gönderilmesi ve oradan, körlerin bile görebileceği kadar muhteşem bir efsane yazarak dönmesi hesaba katılırsa, dostumun yakıştırması hiç de yersiz sayılmaz değil mi?
SON SÖZ:
Bugün, "vefa"ya Fransız olanlara inat, Fransız şair Paul Eluard'dan mısralarla başladık madem, son noktayı da yine, onunla koyalım, ne dersiniz? "Ne kaldı geriye kendime dair söylediklerimden, sahte hazineler sakladım boş dolaplarda..." diyor Paul Eluard. Tertemiz gözlerimizin içine bakarak, dolaplarında sahte vefa saklayanlara bir bakın bakalım, geride kibirle sıvanmış vefasızlıklarından başka neleri kalmış?
Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!