Masada Abdullah Gül mü eksik?
29 Mart 2022 Salı , 00:35
Muhalefet cephesi, ikinci yuvarlak masa toplantısını gerçekleştirdi. Toplantının ardından yayımlanan ortak açıklamayla liderler bir arada bulunma kararlılığını bir kez daha ilan ettiler.
Özellikle, iktidar cephesinin seçim sisteminde yapmak istediği değişiklikle birlikte, "küçük partilerin daha da önemsizleşeceği" kanaati üzerine muhalefetin nasıl bir tavır alacağı merak ediliyordu.
Muhalefet cephesinde, ikinci defa bir araya gelen liderlerinin bir arada bulunma kararlılığını bir kez daha ilan etmesi, bu kanatta kartların yeniden karılmasını isteyen iktidar cephesinin çabasını boşa (şimdilik) çıkarmışa benziyor.
Bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek bekleyip göreceğiz.
Fakat, masada bir eksik olduğunu düşünenler de var. Fehmi Koru bunlardan birisi.
Abdullah Gül'e yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru'ya göre, "muhalefet cephesinde adı konulmamış bir sorun ya da altı liderin yer aldığı o masada bir eksiklik var."
Var mı gerçekten?
Fehmi Koru, "O masayı zenginleştirmeleri, uzaktan-yakından bakan seçmene (özellikle de muhafazakar seçmene) 'Hah, şimdi oldu' dedirtmenin yolunu bulmaları gerekiyor..." diyerek, varlığına işaret ettiği eksikliğe dair adres de gösteriyor.
Öyle ki; "Yeni bir yüz mü yoksa tanınmış bir siyasi figür mü, bilemem; ancak eksikliğini hissettiğimin, orada bulunması farkındalık yaratabilecek biri olduğuna eminim..." diyerek, sanki, "masaya bir sandalye daha atın ve Abdullah Gül'ü de davet/dahil edin" demeye getiriyor.
Peki; mümkün mü bu?
İlk bakışta pekala mümkün. Fakat, Abdullah Gül, sadece fikir vermek, yol göstermek için oturur mu o masaya? Yani, Abdullah Gül, "milletimin selameti için tecrübemin zekatını vermek adına buradayım..." der ve hiç bir makama talip olmadan oturur mu o masaya?
"Oturmaz" dediğinizi duyar gibiyim.
İşte, Fehmi Koru'nun ıskaladığı yer de tam burası. Masaya, "Cumhurbaşkanı adayı olma" isteğiyle oturacak bir Abdullah Gül, varsa bile o masadaki eksikliği doldurmak şöyle dursun, bu saatten sonra "masadaki fazlalık" olarak görülür.
Tamam, daha önceleri Ak Parti'den de oy getirebileceği düşüncesiyle Abdullah Gül'ün ortak aday yapılması formülü kabul gören bir seçenekti. Son seçim sürecinde bu konuda adım/lar da atıldı ama olmadı. Olsaydı, belki o günün şartlarında bir sonuç alınabilirdi. Fakat bugün artık o türden seçenekler ortadan kalkmış görünüyor.
Şöyle ki; yakın geçmişe kadar toplumda, "CHP'li aday kazanamaz" algısı yerleşikti. Ancak, devir değişti. CHP'nin karşı mahalleden bir isme/adaya ihtiyacı kalmadı. Özellikle İstanbul ve Ankara'yı kendi adaylarıyla kazanmayı başarınca ve devam eden süreçte kazanan adaylar, umulanın aksine daha fazla güven tesis edince, "CHP'li isim kazanamaz" algısı da kırıldı. Bugün bütün ciddi araştırma sonuçları, böyle giderse Millet İttifakı'nca gösterilecek adayın ipi göğüsleyeceğini, en azından adı geçen aday adaylarının Erdoğan ile başa baş yarıştığını göstermiyor mu?
Millet İttifakı'nı bir arada tutmanın yanında masayı da genişleterek yüksek bir siyasi enerji üreten Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye'nin derin krizlerine dair söz söylemesi, çözüm önermesi toplumun bakışını değiştiriyor. Bu manada, "eski CHP"nin yanlışlarıyla yüzleşen, özeleştirisini yapan ve hesabını vererek partisini yanlıştan döndüren bir Kemal Kılıçdaroğlu, muhafazakarların, "kazanım" kaygısını da giderecek, ayakları yere basan adımlar attı, atmaya da devam ediyor.
Bu yeni ve yakıcı durum; "Ak Parti'den de oy getirir" düşüncesiyle ilkin sıcak bakılan Abdullah Gül'ün veya karşı mahalleden başka bir ismin adaylık formülünü tamamen bitirmiştir. Fehmi Koru'nun, güncelliğini yitirmiş bir formül üzerinden Abdullah Gül'e masada yer açma isteği/önerisi iyi niyetli bir girişim bile olsa; bu saatten sonra karşılık bulmak şöyle dursun "masadaki fazlalık" olarak ters bile tepebilir.
SON SÖZ:
Bence masada eksik olan "yeni bir yüz" veya "tanınmış bir siyasi figür" falan değil. Eksik olan, masada konuşulanların topluma zamanında ve doğru anlatılması/aktarılması. Bir de, iktidarın hamlesiyle "bitmiş" hükmündeki küçük partilerin, kendilerini dev aynasında görüp, "olmazsak olmaz" diyerek, "kasma-germe" hareketlerine girmemeleridir. Dert, söyledikleri gibi gerçekten memleketse, o masada, "ama"sız, "fakat"sız, "lakin"siz oturup, çorbada tuz olmanın hazzına varmalarıdır. Zira, olmazlarsa da olur.
Özellikle, iktidar cephesinin seçim sisteminde yapmak istediği değişiklikle birlikte, "küçük partilerin daha da önemsizleşeceği" kanaati üzerine muhalefetin nasıl bir tavır alacağı merak ediliyordu.
Muhalefet cephesinde, ikinci defa bir araya gelen liderlerinin bir arada bulunma kararlılığını bir kez daha ilan etmesi, bu kanatta kartların yeniden karılmasını isteyen iktidar cephesinin çabasını boşa (şimdilik) çıkarmışa benziyor.
Bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek bekleyip göreceğiz.
Fakat, masada bir eksik olduğunu düşünenler de var. Fehmi Koru bunlardan birisi.
Abdullah Gül'e yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru'ya göre, "muhalefet cephesinde adı konulmamış bir sorun ya da altı liderin yer aldığı o masada bir eksiklik var."
Var mı gerçekten?
Fehmi Koru, "O masayı zenginleştirmeleri, uzaktan-yakından bakan seçmene (özellikle de muhafazakar seçmene) 'Hah, şimdi oldu' dedirtmenin yolunu bulmaları gerekiyor..." diyerek, varlığına işaret ettiği eksikliğe dair adres de gösteriyor.
Öyle ki; "Yeni bir yüz mü yoksa tanınmış bir siyasi figür mü, bilemem; ancak eksikliğini hissettiğimin, orada bulunması farkındalık yaratabilecek biri olduğuna eminim..." diyerek, sanki, "masaya bir sandalye daha atın ve Abdullah Gül'ü de davet/dahil edin" demeye getiriyor.
Peki; mümkün mü bu?
İlk bakışta pekala mümkün. Fakat, Abdullah Gül, sadece fikir vermek, yol göstermek için oturur mu o masaya? Yani, Abdullah Gül, "milletimin selameti için tecrübemin zekatını vermek adına buradayım..." der ve hiç bir makama talip olmadan oturur mu o masaya?
"Oturmaz" dediğinizi duyar gibiyim.
İşte, Fehmi Koru'nun ıskaladığı yer de tam burası. Masaya, "Cumhurbaşkanı adayı olma" isteğiyle oturacak bir Abdullah Gül, varsa bile o masadaki eksikliği doldurmak şöyle dursun, bu saatten sonra "masadaki fazlalık" olarak görülür.
Tamam, daha önceleri Ak Parti'den de oy getirebileceği düşüncesiyle Abdullah Gül'ün ortak aday yapılması formülü kabul gören bir seçenekti. Son seçim sürecinde bu konuda adım/lar da atıldı ama olmadı. Olsaydı, belki o günün şartlarında bir sonuç alınabilirdi. Fakat bugün artık o türden seçenekler ortadan kalkmış görünüyor.
Şöyle ki; yakın geçmişe kadar toplumda, "CHP'li aday kazanamaz" algısı yerleşikti. Ancak, devir değişti. CHP'nin karşı mahalleden bir isme/adaya ihtiyacı kalmadı. Özellikle İstanbul ve Ankara'yı kendi adaylarıyla kazanmayı başarınca ve devam eden süreçte kazanan adaylar, umulanın aksine daha fazla güven tesis edince, "CHP'li isim kazanamaz" algısı da kırıldı. Bugün bütün ciddi araştırma sonuçları, böyle giderse Millet İttifakı'nca gösterilecek adayın ipi göğüsleyeceğini, en azından adı geçen aday adaylarının Erdoğan ile başa baş yarıştığını göstermiyor mu?
Millet İttifakı'nı bir arada tutmanın yanında masayı da genişleterek yüksek bir siyasi enerji üreten Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye'nin derin krizlerine dair söz söylemesi, çözüm önermesi toplumun bakışını değiştiriyor. Bu manada, "eski CHP"nin yanlışlarıyla yüzleşen, özeleştirisini yapan ve hesabını vererek partisini yanlıştan döndüren bir Kemal Kılıçdaroğlu, muhafazakarların, "kazanım" kaygısını da giderecek, ayakları yere basan adımlar attı, atmaya da devam ediyor.
Bu yeni ve yakıcı durum; "Ak Parti'den de oy getirir" düşüncesiyle ilkin sıcak bakılan Abdullah Gül'ün veya karşı mahalleden başka bir ismin adaylık formülünü tamamen bitirmiştir. Fehmi Koru'nun, güncelliğini yitirmiş bir formül üzerinden Abdullah Gül'e masada yer açma isteği/önerisi iyi niyetli bir girişim bile olsa; bu saatten sonra karşılık bulmak şöyle dursun "masadaki fazlalık" olarak ters bile tepebilir.
SON SÖZ:
Bence masada eksik olan "yeni bir yüz" veya "tanınmış bir siyasi figür" falan değil. Eksik olan, masada konuşulanların topluma zamanında ve doğru anlatılması/aktarılması. Bir de, iktidarın hamlesiyle "bitmiş" hükmündeki küçük partilerin, kendilerini dev aynasında görüp, "olmazsak olmaz" diyerek, "kasma-germe" hareketlerine girmemeleridir. Dert, söyledikleri gibi gerçekten memleketse, o masada, "ama"sız, "fakat"sız, "lakin"siz oturup, çorbada tuz olmanın hazzına varmalarıdır. Zira, olmazlarsa da olur.
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!