Mehmet Metiner haksız mı?
26 Mart 2022 Cumartesi , 01:04
Ak Parti'de, kervan yoruldukça yükün de ağırlaştığını birçok kez yazmış/söylemiştim.
Sanırım, yükün ağırlaştığının en bariz örneklerinden birisi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Ak Parti'nin eski siyasetçileriyle bir araya geldiği son yemekli toplantı olsa gerek.
Evet, 2023'ün kıldan ince kılıçtan keskin olduğu görüldükçe "bir şeyler" yapılmak isteniyor ama yapılan hemen her şey aslında yapılmak isteneni vermiyor. Hatta, çoğu zaman kırıntı nispetindeki umutların sönmesine bile neden olabiliyor.
Çünkü, Ak Parti, yirmi yıla yakın bir süredir tek başına iktidarda ve tekrar eden yüzde 50'lik seçim başarılarıyla çok güçlü dönemler geçirdi. Biraz da Erdoğan'ın hitabet üstünlüğüyle elde edilen bu zafer sarhoşluğu parti içi sorunlara nitelikli, kalıcı çözüm arayışını ötelerken taban ile ilişkiler çoğu zaman "gaz alma" şeklinde yürütüldü.
Fakat artık şartlar değişti.
Özellikle yüzde 50 artı birlik sisteme ilaveten ağırlaşan ekonomik koşullar da eklenince zorluk daha fazla kendini hissettirmeye başladı. Buna sebep, "bir şey" yapmak gerektiğini akledenler, "başka türlüsünü" bilmedikleri için akıllarına sadece bindirilmiş kıtaları toplayı Erdoğan'ı konuşturmak geliyor.
Tamam, Erdoğan konuşuyor.
İyi de konuşuyor ama söz bitince herkes geldiği gibi geri dönüyor. İşte, sözün bittiği yer tam da burası aslında. Bu aklın sahipleri, belki, "iyi bir iş" çıkardıklarını düşünüp, birbirlerini tebrik bile ediyorlardır ama kazın ayağının öyle olmadığı çok kısa süre sonra anlaşılıyor. Fakat tek bildikleri bu olduğu için aynı şey her defasında yine ve yeni kayıplarla devam edip gidiyor.
Bu köşenin takipçileri bilir.
"Erdoğan'ın çöpçüleri!" başlığıyla bir yazı kaleme almış ve bu sorunlar ve nedenlerin adeta karnını deşmiştim. Burada ve daha birçok yazıda, Ak Partililerin, özellikle son zamanlarda yoğun bir ilgisizlikten, vefasızlıktan, arayıp sorulmamaktan bahsettiklerinin altını çizmiştim.
Bu serzenişleri, Tayyip Erdoğan da duyuyor/görüyor olmalı ki; "kendi arkadaşlarımıza sahip çıkmamız lazım, vefa toplantılarına başlayacağım..." diyerek toplantı/lar tertip edilmesini istiyor.
Bu manada yapılan hemen her toplantıda, üstüne basa basa, "83 milyonun, her birinin gönlünü kazanmayı hedeflerken, teşkilatlarda görev alan bir kişinin bile bu çember dışında kalmasına rıza gösteremeyiz..." diyerek, halihazırdaki yetki sahiplerine, geçmişten günümüze partiye emeği geçen herkesi kucaklamaları, kimseyi kırıp, küstürmemeleri gerektiğini söylüyor.
Hatta, "ülke genelinde hizmet eden dava adamlarının emeğini, kibirleri boylarını aşanların kaprislerine feda etmedik, etmeyeceğiz" diyerek kararlılığını bir adım daha ileriye taşıyor. Gelin görün ki; sonuç değişmiyor. Bu yöntemle değişeceği de yok.
Değişmeyeceğini, davet aldığı toplantıyı bizzat yerinde gören Mehmet Metiner de, "böyle mi olmalıydı?" sorusunu sorarak bu konudaki haklı çekincelerini dile getirdi dünkü yazısında.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmet-metiner/kulliyedeki-yemekli-toplanti-uzerine-2062382
SON SÖZ:
Mehmet Metiner'in, "Bini aşan insan bir yemekte bir araya geliyor ama kalabalıktan çoğu birbirini göremeden birbiriyle konuşmaya dahi vakit bulamadan ayrılıyor. Yemek öncesi Reis çıkıp bir konuşma yapıyor, sonra yemek yeniyor ve yemek biter bitmez herkes dağılıyor. Hiç kimse bir tek kelam edemeden ve Reis’in elini dahi sıkmadan geldiği yere geri dönüyor..." diyor. Peki, haksız mı Mehmet Metiner? Son tahlilde demem o ki; Ak Parti'de karar vericiler, ya kaybetmeyi kabullenerek her şeyi boş vermişler ve son günlerin tadını çıkarıyorlar. Veya uzun süren iktidar sarhoşluğundan ötürü "gelmekte olanın" farkında bile değiller.
Sanırım, yükün ağırlaştığının en bariz örneklerinden birisi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Ak Parti'nin eski siyasetçileriyle bir araya geldiği son yemekli toplantı olsa gerek.
Evet, 2023'ün kıldan ince kılıçtan keskin olduğu görüldükçe "bir şeyler" yapılmak isteniyor ama yapılan hemen her şey aslında yapılmak isteneni vermiyor. Hatta, çoğu zaman kırıntı nispetindeki umutların sönmesine bile neden olabiliyor.
Çünkü, Ak Parti, yirmi yıla yakın bir süredir tek başına iktidarda ve tekrar eden yüzde 50'lik seçim başarılarıyla çok güçlü dönemler geçirdi. Biraz da Erdoğan'ın hitabet üstünlüğüyle elde edilen bu zafer sarhoşluğu parti içi sorunlara nitelikli, kalıcı çözüm arayışını ötelerken taban ile ilişkiler çoğu zaman "gaz alma" şeklinde yürütüldü.
Fakat artık şartlar değişti.
Özellikle yüzde 50 artı birlik sisteme ilaveten ağırlaşan ekonomik koşullar da eklenince zorluk daha fazla kendini hissettirmeye başladı. Buna sebep, "bir şey" yapmak gerektiğini akledenler, "başka türlüsünü" bilmedikleri için akıllarına sadece bindirilmiş kıtaları toplayı Erdoğan'ı konuşturmak geliyor.
Tamam, Erdoğan konuşuyor.
İyi de konuşuyor ama söz bitince herkes geldiği gibi geri dönüyor. İşte, sözün bittiği yer tam da burası aslında. Bu aklın sahipleri, belki, "iyi bir iş" çıkardıklarını düşünüp, birbirlerini tebrik bile ediyorlardır ama kazın ayağının öyle olmadığı çok kısa süre sonra anlaşılıyor. Fakat tek bildikleri bu olduğu için aynı şey her defasında yine ve yeni kayıplarla devam edip gidiyor.
Bu köşenin takipçileri bilir.
"Erdoğan'ın çöpçüleri!" başlığıyla bir yazı kaleme almış ve bu sorunlar ve nedenlerin adeta karnını deşmiştim. Burada ve daha birçok yazıda, Ak Partililerin, özellikle son zamanlarda yoğun bir ilgisizlikten, vefasızlıktan, arayıp sorulmamaktan bahsettiklerinin altını çizmiştim.
Bu serzenişleri, Tayyip Erdoğan da duyuyor/görüyor olmalı ki; "kendi arkadaşlarımıza sahip çıkmamız lazım, vefa toplantılarına başlayacağım..." diyerek toplantı/lar tertip edilmesini istiyor.
Bu manada yapılan hemen her toplantıda, üstüne basa basa, "83 milyonun, her birinin gönlünü kazanmayı hedeflerken, teşkilatlarda görev alan bir kişinin bile bu çember dışında kalmasına rıza gösteremeyiz..." diyerek, halihazırdaki yetki sahiplerine, geçmişten günümüze partiye emeği geçen herkesi kucaklamaları, kimseyi kırıp, küstürmemeleri gerektiğini söylüyor.
Hatta, "ülke genelinde hizmet eden dava adamlarının emeğini, kibirleri boylarını aşanların kaprislerine feda etmedik, etmeyeceğiz" diyerek kararlılığını bir adım daha ileriye taşıyor. Gelin görün ki; sonuç değişmiyor. Bu yöntemle değişeceği de yok.
Değişmeyeceğini, davet aldığı toplantıyı bizzat yerinde gören Mehmet Metiner de, "böyle mi olmalıydı?" sorusunu sorarak bu konudaki haklı çekincelerini dile getirdi dünkü yazısında.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmet-metiner/kulliyedeki-yemekli-toplanti-uzerine-2062382
SON SÖZ:
Mehmet Metiner'in, "Bini aşan insan bir yemekte bir araya geliyor ama kalabalıktan çoğu birbirini göremeden birbiriyle konuşmaya dahi vakit bulamadan ayrılıyor. Yemek öncesi Reis çıkıp bir konuşma yapıyor, sonra yemek yeniyor ve yemek biter bitmez herkes dağılıyor. Hiç kimse bir tek kelam edemeden ve Reis’in elini dahi sıkmadan geldiği yere geri dönüyor..." diyor. Peki, haksız mı Mehmet Metiner? Son tahlilde demem o ki; Ak Parti'de karar vericiler, ya kaybetmeyi kabullenerek her şeyi boş vermişler ve son günlerin tadını çıkarıyorlar. Veya uzun süren iktidar sarhoşluğundan ötürü "gelmekte olanın" farkında bile değiller.
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!