Altılı masaya öneriler ve eleştiriler!
9 Nisan 2022 Cumartesi , 13:15
Bülent Ecevit’in Demokratik Sol Partisi’nde iki dönem Bursa milletvekilliği yapmış olan Ali Rahmi Beyreli’den bir ileti aldım.
CHP, İYİ Parti, DEVA, Saadet, Gelecek ve Demokrat Parti’den oluşan altı partili ittifakla ilgili öneri ve eleştirilerini sıraladı:
“Kurtuluş savaşı ve akabinde kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti vardı. Bu cemiyet ülke sevdalısı her görüşten, her etnik kökenden, her inançtan ve her kesimden insanların bir araya geldiği bir oluşumdu.
Nitekim ilk Mecliste, ortak amaç uğruna, bu temelde bir araya gelen milletvekilleri Müdafaa-i Hukuk Grubunu oluşturmuşlar, daha sonra bu grup Halk Fırkası’na dönüşmüştü.
İşte o Halk Fırkası’nın desteği, şanlı ordumuzun gücü, Anadolu insanının inancı ve her şeyden önemlisi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve daha sonra da Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Kurulmuştu.
Dolayısı ile bugünkü devletimizin mayasında her görüşün, her inancın, her etnik kökenin ve her kesimin harcı vardır.
Bugünün Türkiye’sinde bu gerçeğin ışığında, Tek Adam Rejimine son vermek için bir araya gelen farklı ideolojik görüşlere sahip 6 parti bu anlamda önemli bir iş yapmaktadırlar.
Bu birlikteliğin karşısında o zaman da bir ‘Saray Rejimi’ vardı, bugün de bir başka Saray Rejimi var. Bu birliktelik o zaman başarıya ulaşmıştı bugün de başarıya ulaşmak zorunda.
Kurtuluş Savaşını kazanan, Cumhuriyeti kuran bu ortak iradenin tekrar bir araya gelmesi özlenen arzu edilen bir husustu. Bu başarılmıştır. Ama kamuoyu yoklamaları toplumun yarısının bu birliktelikten haberinin olmadığını ortaya koyuyor.
Ayrıca şu da bir gerçek; bu partilerin aylardır ortaya koyduğu çabalar, yaptıkları toplantılar, hazırladıkları mutabakat metinleri Tek Adam Rejiminden bıkmış, ekonomik Kriz altında ezilen ve hatta sokağa dökülen Türk toplumunda yeterince heyecan yaratamamıştır.
Bunun nedenini ortaya konan hedefte aramak lazım diye düşünüyorum. Ne diyor bu 6 parti; ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.’
Toplumda hiçbir heyecan yaratmayan, ne olduğu belli olmayan, içi boş bir kavram…
Tabii ki ortak amaç; ülkemizin, insanımızın hiçbir sorununu çözemeyen aksine yeni yeni sorunlar yaratan, geleceğimizi karartan ‘Tek Adam Rejimi’ yerine ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ ile demokrasiyi, hukuk devletini kısaca ‘Cumhuriyetimizi’ yeniden inşa etmektir. Buraya kadar sorun yok. Ama bunu topluma heyecan verici vurgular ile yapmak gerekirdi. Örneğin; amaç ‘Yeniden Büyük Türkiye’ şeklinde vurgulanabilirdi; Kurtuluş ve Kuruluş…
Antidemokratik-baskıcı Tek Adam Rejiminden Kurtuluş…
Demokratik, Sosyal Hukuk Devleti, Cumhuriyet Değerleri, Türkiye’nin yeniden kuruluşu…
Bu şekilde akılda kalıcı, vurgulu hedefler konabilseydi 6 Partinin aylardır sürdürmekte oldukları çalışmalar toplumda hak ettiği karşılığı daha fazla bulabilirdi. Hala çok geç kalınmış değil…”
CHP’LİLERİN İTİRAZLARI!
CHP içinden de 48 sayfalık mutabakat metnine de itirazlar var.
Atatürk adı geçmemesi bir yana özellikle 1921 Anayasası’na atıfta bulunulması tepkilere neden oldu.
1961 Anayasasına ilişkin değerlendirmeler partinin büyük çoğunluğu tarafından hiçbir şekilde kabul görmedi.
Bakın mutabakat metninin o bölümünde neler söyleniyor:
“1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir. 1961 Anayasa’sı, birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak da silahlı kuvvetler başta olmak üzere, bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyasi faaliyetlerin dar bir perspektif ile denetlenmesi neticesinde anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir. Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz. Denetim adı altında, milli irade üzerinde vesayet kuran anlayışı geride bırakarak, hukuki denetime tabi güçlü ve etkin bir siyaset ve iktidar perspektifini benimsiyoruz.”
Oysa 1961 Anayasası Türkiye’nin gördüğü en özgürlükçü anayasa; 1950-60 arasında kurulan demokratik soslu diktatörlüğe, tek adam rejimine karşı oluşturulan denge-denetim mekanizmalarını sağlayacak hükümler içeriyordu.
TBMM’nin ‘Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz. Sadece kadını erkek, erkeği kadın yapamazsınız’ iddialarına karşı Anayasa Mahkemesi bir tür denetim mekanizmasıydı.
Keza MGK zaman zaman yetkilerini aşsa da güvenlik-özgürlük dengesini kurabilecek, askerlerle sivillerin bir arada bulunabildiği, tavsiye niteliğinde kararlar alabilecek bir kuruldu (Şimdi
AKP’nin politikalarının yürütücüsü oldu).
Danıştay, idarenin haksız işlemlerine karşı son sözü söyleyebilecek üst yargı kuruluşuydu.
CHP başta olmak üzere diğer parti yöneticileri 1961 Anayasası’nda nelerin yanlış olduğunu açıkça söylemeliler!
Demokrasiyi var eden kurumlardır, kurallardır; 1961 Anayasası bunları sağlamıştı.
Önce 1982 Anayasası, ardından Tek Adam rejiminin ortadan kaldırmak istediği de bunlar değil miydi?
CHP, İYİ Parti, DEVA, Saadet, Gelecek ve Demokrat Parti’den oluşan altı partili ittifakla ilgili öneri ve eleştirilerini sıraladı:
“Kurtuluş savaşı ve akabinde kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti vardı. Bu cemiyet ülke sevdalısı her görüşten, her etnik kökenden, her inançtan ve her kesimden insanların bir araya geldiği bir oluşumdu.
Nitekim ilk Mecliste, ortak amaç uğruna, bu temelde bir araya gelen milletvekilleri Müdafaa-i Hukuk Grubunu oluşturmuşlar, daha sonra bu grup Halk Fırkası’na dönüşmüştü.
İşte o Halk Fırkası’nın desteği, şanlı ordumuzun gücü, Anadolu insanının inancı ve her şeyden önemlisi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve daha sonra da Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Kurulmuştu.
Dolayısı ile bugünkü devletimizin mayasında her görüşün, her inancın, her etnik kökenin ve her kesimin harcı vardır.
Bugünün Türkiye’sinde bu gerçeğin ışığında, Tek Adam Rejimine son vermek için bir araya gelen farklı ideolojik görüşlere sahip 6 parti bu anlamda önemli bir iş yapmaktadırlar.
Bu birlikteliğin karşısında o zaman da bir ‘Saray Rejimi’ vardı, bugün de bir başka Saray Rejimi var. Bu birliktelik o zaman başarıya ulaşmıştı bugün de başarıya ulaşmak zorunda.
Kurtuluş Savaşını kazanan, Cumhuriyeti kuran bu ortak iradenin tekrar bir araya gelmesi özlenen arzu edilen bir husustu. Bu başarılmıştır. Ama kamuoyu yoklamaları toplumun yarısının bu birliktelikten haberinin olmadığını ortaya koyuyor.
Ayrıca şu da bir gerçek; bu partilerin aylardır ortaya koyduğu çabalar, yaptıkları toplantılar, hazırladıkları mutabakat metinleri Tek Adam Rejiminden bıkmış, ekonomik Kriz altında ezilen ve hatta sokağa dökülen Türk toplumunda yeterince heyecan yaratamamıştır.
Bunun nedenini ortaya konan hedefte aramak lazım diye düşünüyorum. Ne diyor bu 6 parti; ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.’
Toplumda hiçbir heyecan yaratmayan, ne olduğu belli olmayan, içi boş bir kavram…
Tabii ki ortak amaç; ülkemizin, insanımızın hiçbir sorununu çözemeyen aksine yeni yeni sorunlar yaratan, geleceğimizi karartan ‘Tek Adam Rejimi’ yerine ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ ile demokrasiyi, hukuk devletini kısaca ‘Cumhuriyetimizi’ yeniden inşa etmektir. Buraya kadar sorun yok. Ama bunu topluma heyecan verici vurgular ile yapmak gerekirdi. Örneğin; amaç ‘Yeniden Büyük Türkiye’ şeklinde vurgulanabilirdi; Kurtuluş ve Kuruluş…
Antidemokratik-baskıcı Tek Adam Rejiminden Kurtuluş…
Demokratik, Sosyal Hukuk Devleti, Cumhuriyet Değerleri, Türkiye’nin yeniden kuruluşu…
Bu şekilde akılda kalıcı, vurgulu hedefler konabilseydi 6 Partinin aylardır sürdürmekte oldukları çalışmalar toplumda hak ettiği karşılığı daha fazla bulabilirdi. Hala çok geç kalınmış değil…”
CHP’LİLERİN İTİRAZLARI!
CHP içinden de 48 sayfalık mutabakat metnine de itirazlar var.
Atatürk adı geçmemesi bir yana özellikle 1921 Anayasası’na atıfta bulunulması tepkilere neden oldu.
1961 Anayasasına ilişkin değerlendirmeler partinin büyük çoğunluğu tarafından hiçbir şekilde kabul görmedi.
Bakın mutabakat metninin o bölümünde neler söyleniyor:
“1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir. 1961 Anayasa’sı, birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak da silahlı kuvvetler başta olmak üzere, bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyasi faaliyetlerin dar bir perspektif ile denetlenmesi neticesinde anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir. Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz. Denetim adı altında, milli irade üzerinde vesayet kuran anlayışı geride bırakarak, hukuki denetime tabi güçlü ve etkin bir siyaset ve iktidar perspektifini benimsiyoruz.”
****
Oysa 1961 Anayasası Türkiye’nin gördüğü en özgürlükçü anayasa; 1950-60 arasında kurulan demokratik soslu diktatörlüğe, tek adam rejimine karşı oluşturulan denge-denetim mekanizmalarını sağlayacak hükümler içeriyordu.
TBMM’nin ‘Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz. Sadece kadını erkek, erkeği kadın yapamazsınız’ iddialarına karşı Anayasa Mahkemesi bir tür denetim mekanizmasıydı.
Keza MGK zaman zaman yetkilerini aşsa da güvenlik-özgürlük dengesini kurabilecek, askerlerle sivillerin bir arada bulunabildiği, tavsiye niteliğinde kararlar alabilecek bir kuruldu (Şimdi
AKP’nin politikalarının yürütücüsü oldu).
Danıştay, idarenin haksız işlemlerine karşı son sözü söyleyebilecek üst yargı kuruluşuydu.
CHP başta olmak üzere diğer parti yöneticileri 1961 Anayasası’nda nelerin yanlış olduğunu açıkça söylemeliler!
****
Demokrasiyi var eden kurumlardır, kurallardır; 1961 Anayasası bunları sağlamıştı.
Önce 1982 Anayasası, ardından Tek Adam rejiminin ortadan kaldırmak istediği de bunlar değil miydi?
İlginizi Çekebilecek Diğer Haberler

Yorum Yapın
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!