Bu vali, çadır devletinin valisi mi?

Yayın: 21.02.2023 18:59 - Güncelleme: 23.02.2023 18:07

BEĞENDİM

ABONE OL

News

Bu memleket ne valiler gördü.

Kurtlar Vadisi’nin Polat‘ı gibi dönerci dükkanına yürüyüp, döner kesen ustanın kendisini tanıyamaması üzerine kızarak, gerçekte eldivenle çalışmanın yasak olduğu işyerine, “eldivensiz çalışmak” gerekçesiyle ceza kesilmesi talimatını veren mi dersiniz.

Veya öğretmenler günü vesilesiyle öğretmenlere hitap ederken, öğretmen sandığı bir basın mensubunun ayak ayak üstüne atmasına sinirlenerek, “Sen öğretmen misin birader, öğretmen gibi otur da görelim” diye efelenen mi ararsınız.

Veya şehrin en işlek caddesine inceleme yapmak için çıkıp, vatandaşlara, esnafa azarlarcasına uyarı ve talimatlar yağdıran, koca kontenjanıyla vali olmuşunu mu istersiniz!

Hele, Covid-19 pandemisinde, canını dişine takmış sağlık çalışanlarını, “yük” olarak gören ve bunu söylemekten çekinmeyen o vali yok mu; hepsine rahmet okutarak adeta tüy dikmemiş miydi?

Bütün bu örnekler de gösteriyor ki; Türkiye’nin onca kahredici sorunuyla birlikte, bir de ehliyet ve liyakat eksenli, “Valiler Sorunu” var.

Daha önce de yazmıştım. Bu sorunu sadece bugüne indirgemek yanlış olur. Tek parti döneminde CHP il başkanlarının Vali olarak atanmasından mütevellit güçlü statüleri öteden beri demokrasimiz açısından hep tartışıla geldi.

Zaman zaman valilerin de seçimle gelmesi gündem oldu. Bugün de Cumhurbaşkanı imzasıyla atanan valilerin sahada ardı ardına ehliyet ve liyakat sınavından çakmaları, aslında tam da “beka” meselesi mahiyetindeki soruna acil bir çözüm bulunmasını zorunlu hale getiriyor.

Alın size taze bir örnek daha.

Deprem bölgesini koordine etmekle görevlendirilen vali; göreviymiş gibi, “Ne olacak? Aç kalmayız” diyerek halka, “malının yüzde onunu”, memur ve işçilere ise “bir aylık maaşını” bağışlama çağrısı yapıyor.

Üzülerek söylüyorum ama Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın işi de hakikaten çok zor. Zor, zira kendisini bir çadır devleti valisi sanan yöneticilerle “Asrın Felaketi”ni koordine etmeye çalışıyor.

Kardeşim! Senin görevin, kimin ne kadar bağış yapacağını belirlemek,

halka yardım çağrısı yapmak falan değil. Halkın yaptığı yardımları doğru koordine etmek. Türkiye Cumhuriyeti devleti, memurunun, işçisinin maaşına düşecek kadar muhtaç mı?

Kaldı ki; bu necip millet ilk çığlıkla birlikte zaten ne yapması gerekiyorsa fazlasıyla yaptı, yapıyor ve gururla yapmaya devam edecek. Sorun milletin bağış yapıp yapmamasında veya ne kadar yapacağında değil. Sorun süreci doğru koordine edemeyen, vizyonsuz koordinatörlerde.

SON SÖZ:

Felaketin daha dumanı tüterken bunları konuşmanın zamanı değil, biliyorum, ama yeri gelmişken ileride etraflıca tartışmak için bir cümleyle not düşmek isterim. Madem ki; Başkanlık Sistemi’yle yönetiliyoruz. O halde, sistemin bütün kireçlenen yönlerini yeniden ele alıp, kapsamlı bir kamu reformuyla birlikte “Valiler Sorunu”nu da masaya yatırmamız gerekiyor. Ne bileyim, belki de valilerin de seçimle göreve gelmelerini tartışabiliriz mesela.

SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ