9

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Biliyorsunuz, insanlığın binlerce yıl hak arama mücadelesi sonucunda, modern devletlerde yasama yürütme ve yargı birbirinden ayrılmış ve hiçbirinin diğerinin üzerinde üstünlük kuramadığı kuvvetler olarak yer aldı.

Yasama; halkın oylarıyla temsilcilerini gönderdiği meclis olup, yasaları yapan parlamentolar;

Yürütme; çıkan bu yasaları, evrensel hukuku ve insan haklarını esas alarak devletleri yöneten hükümetler;

Yargı ise; bu iki güçten bağımsız, kişiler arasında oluşan hukuksuzluğa ve bu iki gücün hukuksuzluğuna, adaletsizliğine karşı bağımsız adaleti temsil eden mahkemeler şeklinde oluşmuştur.

Zamanla, gerek ülkeler içindeki, gerekse uluslararasındaki itilaflarda sorunları çözmek, adaleti tesis etmek için, uluslararası hukuk sistemleri ve buna uygun kurumsal yapılar oluşturulmuştur.

Devletlerde bu hukuk kurallarına ve oluşan uluslararası mahkemelerin kararlarına uyacaklarına dair imza atmıştır.

Bu yazımda gerek bizde gerekse birçok demokrasinin gelişemediği ülkelerde; iç hukuk ve imza attığı uluslararası hukukun çiğnendiği bir gerçektir.

Ancak, bu konuyu başka bir yazıya bırakmak üzere, Filistin-İsrail arasında devam eden kuralsız ve vahşi savaşı,  yukarıdaki uluslararası savaş hukuku üzerinden değerlendirmek istiyorum.

FİLİSTİN-İSRAİL SORUNU VE ARAFAT’IN BÜYÜK HAMLESİ

Bu sorunun tarihine, İsrail devletinin kuruluş dönemine, ardından yaşanan savaşlara değinmenin bugün bir anlamı yok gibi.

Çünkü, mevcut coğrafya da Filistin ve İsrail halkı 100 yıldır o topraklarda yaşamaktadır.

Aslında bu mesele Yaser Arafat döneminde diplomatik bir boyut kazandırıldı.

Arafat, 1988’de Cezayir’de FKÖ’ye bağlı Filistin Milli Konseyi, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulduğunu ilan etti.

Bunun ardından Arafat kamuoyu önünde şiddeti reddettiğini açıklayarak İsrail ile diyaloğa giden yolda önemli bir adım atarak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1988’de yaptığı konuşmada İsrail’i tanıma kararı aldı.

Ve 1989’da Filistin Devlet Başkanı oldu.

OSLO: İKİ DEVLET ANLAŞMASI

Arafat ve İsrail İşçi Partisi Lideri İzak Rabin, çok önemli bir hamle yaparak, 1993’te Oslo Barış Anlaşması imzalandı.

Oslo Anlaşması; işgal altındaki Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrıldı. Yüzde 18’i kapsayan “A bölgesi”nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin’e, yüzde 21’lik “B bölgesi”nin idari yönetimi Filistin’e, güvenliği ise İsrail’e devredildi. Keza yüzde 61’ini kapsayan “C bölgesi” ise İsrail’e bırakıldı.

Bu Filistin ve İki devletli bir çözüm için çok önemli adımdı.

FİLİSTİN VE İSRAİL LİDERLERİ DEĞİŞİYOR

Bu aşamadan sonra dengeler, anlayışlar ve ideolojik yaklaşımlar değişmeye başladı.

İsrail’de Likud partisi ve Benyamin Netenyahu, Ariel Şaron gibi sağcı-dinci-aşırı milliyetçi parti ve liderler süreci ele geçirdi ve iktidar oldu.

Oslo anlaşmalarının maddelerine uymadılar.

İntifada direnişi ve çatışmanın başlaması Filistin’de de radikal aşırı dinci Hamas’ın süreci ele geçirmesini ve Gazze’de iktidar olmasını sağladı.

Bu partilerin ideolojik söylemleri,  birbirlerini kabul etmemeyi esas alıyordu. Likud Filistin’e devlet hakkı vermek istemiyor, Hamas İsrail’i devlet olarak kabul etmeyip, tarihten silinmesini istiyordu.

Süreç bu ideolojik referanslarla ilerlerken, İsrail uluslararası desteklerle, gittikçe Oslo anlaşmasında Filistin’e bırakılmış yerleri, yeni insanlar yerleştirerek işgal etmeye başladı.

Buna karşı Hamas, silahlı eylemlere hatta dünyaca terör kabul edilen savaş modellerine yöneldi.

Nitekim, 7 Ekim’de Hamas’ın yaptığı saldırı, sanki bu işin sonuçlandırılacak miladını oluşturdu.

İsrail’in uzun zamandır beklediği Gazze’yi işgal planı için şartlar elverişli hale geldi ve plan hayata geçirilmeye başlandı.

Ne oldu?

Olan İsrail halkına ve biçare durumdaki Gazze’deki Filistin halkına oldu.

ULUSLARARASI HUKUK NE DİYOR?

Uluslararası hukukta savaş hukuku tam tarif edilmese de savaş içerisinde olan güçlerin; sivil halka ateş açması, onları rehin alması, çocuk ve kadınla zarar vermesi yasaktır. Ayrıca sivil halkın ilaç, yiyecek, barınma vb. ihtiyaçlarını engelleyemezler, bunlar uluslararası hukukta, savaş ve insanlık suçu kabul edilir, uluslararası mahkemelerde, savaş suçlusu olarak yargılanırlar.

Ayrıca, savaşan taraflar, Kızılay, Kızılhaç gibi sağlık örgütleri ile basın mensuplarına ateş açamazlar, öldüremezler esir alamazlar. Bu da insanlık ve savaş suçudur.

Yine, terör üreten örgütlere silah ve diğer mühimmat yardımı yapamazlar.

Nitekim az da olsa, bunu yapan birkaç kişi yargılanmıştır.

FİLİSTİN-İSRAİL SAVAŞI VE SAVAŞ HUKUKU

Bu duruma göre, 2007’den bu yana Gazze de üçüncü Filistin Hükümeti’ni kuran Hamas, 5 bin roketi İsrail kentlerine hedef gözetmeden atarak, sivil, asker demeden şehri bombalaması ve binlerce militanla çölde yapılan müzik festivalini basarak katliam yapması, kadın çocuk ne varsa esir alması, hangi uluslararası hukuk kurallarına uymaktadır.

…

Bu saldırıyı fırsat bilen İsrail’in Gazze’yi ablukaya alıp, günlerdir sivil, asker demeden katliam yapması, halkın yaşam kaynağı olan, su, elektrik, ilaç, gıda gibi temel ihtiyaçları engellemesi, sivil halkın savaş alanı dışına çıkacağı koridorları bombalaması ve çıkışı yasaklaması, hangi uluslararası hukuk kurallarına uymaktadır.

Nerede, uluslararası hukuk kurumları?

Nerede, buna imza atan devletler?

Nerede, Birleşmiş Milletler?

…

Son söz;

15 bin yıllık insanlığın geldiği uygarlık düzeyi: Hepsi benim olsun, ben sana istediğim kadar veririm. Hukuk ve İnsanlık sizlere ömür. Yaşasın ideolojiler ve çıkarlar.

———————————————————————————