27,3196$% 1.53
28,8522€% 1.34
33,2064£% 0.13
1.646,63%1,59
2.738,00%0,18
720249฿%0.43574
Yayın: 13.06.2023 16:33 - Güncelleme: 16.06.2023 10:59
Seçim öncesi, havanın nispeten iyi olduğu dönemlerde ana muhalefet konumuna yükselmeyi gözüne kestirmiş, daha havalı bir İYİ Parti vardı. Ne zaman ki; Akşener, “Ben Başbakan olacağım” diye tutturdu, işte o tutturma derin bir tutulmaya da neden oldu.
Çünkü her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi‘nde bir “erken kireçlenme” söz konusu olsa bile muhalefetin eskiyi çağrıştıran “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi toplumda makes bulmadı.
Açık söylemek gerekirse bulmayacağı da belliydi. Nitekim, her defasında seçilme süreci ülkede krize dönüşmüş, yeniden yedi yıllığına Çankaya’da oturacak ve canı sıkıldığında Başbakan’ın önüne anayasa kitapçığı fırlatacak bir Cumhurbaşkanı seçme vaadi seçmene cazip gelmedi.
Oysa muhalefetin kazanabileceği tek sistem Başkanlık Sistemi’dir. Bu düşüncem yeni değil; 2016’da, henüz adı konulmamış bir sistem tartışması yaşanırken; yani, muhalefetin, Erdoğan için, “Seni başkan yaptırmayacağız” diye tutturduğu zamanlarda, Başkanlık Sistemi’nin aslında en çok muhalefetin işine yarayacağını, muhalefetin ancak bu sistemde iktidara gelme imkanı olduğunu hem televizyon ekranlarında söylemiş, hem de yazmıştım.
Bugün, muhalefet (kendi hataları yüzünden) kazanamamış olsa dahi kazanmaya bu denli yaklaşmış olması bile beni haklı çıkaran bir durum olsa gerek. Açıkçası, bu kör göze parmak gerçeği göremeyen ve bunun üzerine siyaset geliştiremeyen, oyun kuramayan bir muhalefetin kaybetmesi mukadderattır.
Bu sarsıcı gerçeği İYİ Parti’nin görememiş olması, CHP’nin görememesinden daha büyük bir körlüktür. Çünkü İYİ Parti, Ak Parti’ye yakın damarlardan beslenen ve geniş çerçevede aynı muhite hitap eden bir siyasi yapıdır. Böylesine önemli bir avantaja sahipken tayin edici bir rol üstlenememesi bugün aldıkları oyu ve derin hayal kırıklığını doğurmuştur. Öyle görünüyor ki; bu sonucun bir faturası da olacak ve süreç yine yanlış okunursa o fatura biraz ağır olacak gibi duruyor. Burada, “yine yanlış” derken önceki yanlışın ne olduğunu merak edenler de olabilir. Evet, bir önceki seçimde Abdullah Gül‘ü ortak aday gösterme iradesine karşı Akşener, “Ben aday olacağım” diye tutturmuş, aday olmuş ve hem kaybetmiş hem de kaybettirmişti. Bu sefer de “Ben Başbakan olacağım” diye tutturdu ve sonuç yine kaybetti ve kaybettirdi.
Yeni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz‘ın, “Biz rekabet açısından muhalefetten şikayetçi değiliz…” sözleri bir bakıma yukarıda altını çizdiğim tutturmalardan kaynaklı akıl tutulmasını özetlemiyor mu sizce de?
Konumuza dönersek, bu acı faturanın ayak sesleri İYİ Parti’yi iyiden iyiye sarsmaya başladı. Akşener’in masadan kalkma-oturma macerası sırasında İYİ Parti, lider isimlerinden birisi olan Yavuz Ağıralioğlu‘nu kaybetti.
Dün bir bugün iki derken partinin ekran yüzlerinden birisi olan Ahat Andican, “Ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada İYİ Parti Yönetimi ile siyasal ve yapısal açıdan uyumlu bir çalışma yürütme imkanı kalmamıştır…” diyerek istifa etti.
Kamuoyu, Andican’ın istifasını yorumlarken bir istifa daha geldi. İYİ Parti Kurucular Kurulu ve Genel İdare Kurulu Üyesi Emine Küçükali de İYİ Parti’den istifa ettiğini duyurdu. Üstelik, Küçükali’nin, ”Paraya ve menfaate dayalı ilişkiler emeğin kutsallığına tercih edildi…” sözleri daha çok kopuşun habercisi gibi duruyor.
Bu yakıcı serzenişin doğruluğu anlamak için Urfa’ya bakmak yeterli olur sanırım. Fakat Urfa sadece bir örnek; daha çok örnek sayabilirim burada. Bakın, misal Bursa’da Mudanya ilçe başkanının daha bir şey olmadan, “ne oldum delisi” olmuşluğundan mütevellit ölümcül kaprisi bile partiye kabir kazacak kadar korkunç bir kibirdir. Parti bu kibirden kendini kurtarmazsa insanlar kendini partiden kurtarmak zorunda kalırlar. Sonra kahredici kibrinizi mağlubiyetinizin üzerine tüy diye dikersiniz.
SON SÖZ:
İYİ Parti “olmak ve olmamak” adına bir eşikte duruyor. Bundan olsa gerek ki; yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’da verilecek desteğe karşılık başta Bursa olmak üzere bazı Büyükşehir adaylıklarına talipler. Haksız da sayılmazlar. Zira tabanlarını tatmin edecek bir hikaye yazamazlarsa, tabanın, kendilerini “CHP’nin yedek lastiği” gibi görme psikolojisi bir depresyona dönüşebilir. Fakat burada da bir sorun var. Eğer o hikaye doğru yazılamazsa bu sefer de CHP tabanının okuması ve sindirmesi zorlaşır ki; topluca kaybetmek yine mukadderata dönüşür. “Ezcümle” İYİ Parti’yi pek de iyi günler beklemiyor.
İmamoğlu Ankara’ya gidiyor, Kılıçdaroğlu ile görüşecek